Bu Blogda Ara

26 Temmuz 2014 Cumartesi

BALONCU DEDE VE ÜÇ KÜÇÜK YARAMAZ

 
Sizi bilmem ancak ben peri bacalarını çok masalsı, çok büyülü bulurum. Bu masalsı mekânın, bir çocuk hikâyesine ev sahipliği yaptığını, yazan ve çizenin de Feridun Oral olduğunu görünce hiç tereddüt etmedim. Deniz'in seveceği bir kitapla karşı karşıyaydım. Baloncu Dede ve Üç Küçük Yaramaz'ı kütüphanede bulmuştum. Ne zamandır tekrar ödünç almak istiyordum. Bayram tatili öncesi tekrar raflarda bulunca aldım, bize yeniden keyifli saatler yaşatsın diye.

Baloncu Dede, pamuk gibi yumuşak, uzun sakalıyla bütün gün bulutların arasında süzülen gerçek bir masal dedesi. Hayır, o, turistleri gezdirmiyor. Daha önemli işleri var. Bütün gün gökyüzünde dolaşıp olgunlaşmış, gri ve küçük beyaz bulutları topluyor, balonunun sepetine yerleştiriyor. Topladığı bulutları bahçesine taşıyor. Ne mi yapıyor onlarla? Tombul gri bulutları merdaneyle sıkıyor, çıkan suyla bahçesindeki sebze ve çiçekleri suluyor. Çünkü saf suyla özenle sulanan sebzelerin lezzeti, çiçeklerin olağanüstü rengi hiçbir bahçede bulunmuyor. Küçük beyaz bulutlarla ne mi yapıyor? Küçük beyaz bulutları çubuklara takıp üzerine renkli toz şeker serpiyor. Bu pamuk helvaları da gün boyu annelerinin peşinde koşturup üç küçük yaramaza (bir keçi, bir kuzu ve bir köpek) veriyor. Üç küçük yavru bir yandan pamuk helvalarını yerken bir yandan da Baloncu Dede'nin bulut toplarken gördüğü uzak yerleri, yemyeşil otlakları, canavara benzeyen kayalıkları anlatmasını bekliyor.

Günler günleri kovalıyor, hikâyelerin büyüsü, içlerinde serpilen, büyüyen merak duygusu artıyor, ancak Baloncu Dede'yi ikna etmek ne mümkün. “Hayır, balona binmek için henüz çok küçüksünüz. Biraz daha büyümelisiniz.” Balona binmek, kocaman bulutları izlemek, yemyeşil otlakları izlemek, ah ne de güzel olacak! Bir yolu yok mu acaba?

O gece uyumadan önce aralarında en yaramaz olan küçük kuzunun aklına bir fikir gelmiş. Bu fikri çok beğenen arkadaşları sevinçle “Yaşasın!” diye bağırarak el çırpmış. Üç yaramaz, sabah uyanır uyanmaz Baloncu Dede'nin sepetinde bıraktığı tombul bulutun altına saklanıp sessizce beklemeye başlamışlar.

Kitaptan tadımlık bölüm sizde yeni sorular uyandırmış olmalı. Baloncu Dede'nin anlattığı yerleri görebilecekler mi? Baloncu Dede, onların izinsiz balona bindiğini görünce kızacak mı? Ya anneleri, onların yokluğunu fark edip merak edecekler mi? O akşam da pamuk helva yiyecekler mi? Cevapları biliyoruz, ama Deniz de ben de söylemeyeceğiz.

Yazan ve Resimleyen Feridun Oral

Yapı Kredi Yayınları

Okul Öncesi







 

17 Temmuz 2014 Perşembe

BULUT KUŞ


Geçen cumartesi Deniz benimle işe gelmek istedi. İş yerinde birlikte kahvaltı yaptık. O resim yapıp çizgi film izlerken çalıştım. Birlikte öğle yemeği yedik ve çıktık. İlk istikametimiz kargo şirketi oldu. Bir önceki gün evde olmadığımız için teslim edilemeyen idefix paketimizi aldık. Beans'e gidip tatlı, köpüklü süt ve frappe siparişi verdik. Heyecanla paketi açıp yeni kitaplarımızı inceledik. Bu sefer Deniz için sadece bir kitap vardı. Bulut Kuş. Deniz her yeni kitapta yaptığı gibi biraz ön yargılı yaklaştı. “Bu kipak çok sıkıcı anne!” dedi ve benim kitaplarıma bakmaya koyuldu. Michel Kichka'nın çizgi romanı İkinci Kuşak Babama Söylemediklerim, daha çok ilgisini çekti. Birlikte resimlere baktık, konuştuk. Sonra sıra geldi Bulut Kuş'a.
 

 
Bai Bing'in yazıp Yu Rong'un resimlediği kitap haziran ayında Günışığı Kitaplığı'ndan yayımlanmış. Çiçeği henüz burnunda bir kitap. Atasözünü bilirsiniz, “Bülbülü altın kafese koymuşlar, 'ah vatanım' demiş.” Hikâye, bu atasözünü takip ediyor. Aslına bakarsanız hikâyenin tek başına çok etkileyici bir yanı yok. Ancak iş kitabın resimlenmesine gelince akan sular duruyor. İngiltere'de yaşayan Çinli sanatçı Yu Rong, kitabın görsellerini geleneksel Çin kâğıt kesme sanatıyla gerçekleştirmiş. Kâğıt kesme sanatı, Çin'in en yaygın geleneksel sanatlarından biri. Bu teknikte, hazır bir desen, lamba tütsüsü kullanılarak renkli kâğıtlara aktarılır. Sonra makas ve küçük bıçaklar yardımıyla kesilip çıkartılır. İlkokulda kâğıdı üst üste katlayıp keserek yarattığınız birbirine bağlı desen dizilerini hatırlayın. Sanırım neden bahsettiğimi herkes anlamıştır. Youtube'ta Yu Rong'un kitabın görselini hazırlamasıyla ilgili bir video var. Video Çince ancak kitabı nasıl hazırladığı anlaşılıyor. Bu emek ve çıkan iş karşısında şapka çıkarmamak mümkün değil. İzlemek için linki tıklayın.
https://www.youtube.com/watch?v=xQvuUihUvEw
 
Videoyu izlediyseniz kitabın konusunu öğrenmek için okumaya devam edebilirsiniz.
 
Her kuşun kendi şarkısı ve düşü vardır.
Şarkılar, kuşların düşü ve neşesidir.
 
Kitap bu sözlerle açılıyor. Kahramanımız ve anlatıcımız ormanda mutlulukla, özgürce uçan, neşeli şarkılar söyleyen bir papağan.
Papağan bir gün iki küçük çocuğa rastlar. Çocuklar ona öyle iyi davranır ki onlarla yola koyulur, ormanından uzağa. Onu gezmeye götürürler, ormanda bulamayacağı çeşit çeşit meyvelerle beslerler ancak papağanın hayatında bir şey eksiktir! Yitirdiğinin ne olduğunu henüz bulamamıştır. Ancak giderek kendisini daha mutsuz hisseder. Çocuklar öyle iyi öyle naziktir ki, papağanın mutsuz olduğu gözlerinden kaçmaz.
Neyin var canım? Rahat değil misin? Daha güzel bir yuva ister misin?
Papağana daha güzel, geniş, büyük bir kafes alırlar. En lezzetli yemeklerle beslemeye devam ederler. Ama yok, papağan artık şarkısını gönülden söyleyememektedir. Onun için evcil hayvanlar partisi bile düzenlerler. Bir sürü hayvan gelir. Papağan hâlâ sessizliğini korumaktadır. Hikâye papağanın ağzından anlatıldığı için mutsuzluğu, ormanına duyduğu özlem, suskunluğu daha bir dokunuyor. Ve gitsin, sesine, şarkılarına, arkadaşlarına, bulutlarına, ağaçlarına kavuşsun istiyorsunuz. Dedim ya, nazik çocuklar bunlar, papağanı da okurları da üzmüyorlar.
Gelelim Deniz'in yorumlarına. Kitabın görsellerini karanlık buldu. “Anne bunlar çok kara” diyerek eleştirdi. Ona resimlerin nasıl yapıldığını anlattım. Belki evde kendimiz kâğıt kesme sanatıyla küçük bir kitapçık hazırlarsak daha çok etkilenir ve sever. Papağanın neden üzgün olduğunu sorduğumda “Ben bilmiyorum anne, ben çok küçüğüm, bak altımda bez var, du du, du du,” diyerek cevap vermekten kaçtı. Ben ona açıkladıktan sonra papağanın ormana geri dönebilmesine çok sevindi. “Yaşasın! Bu kipak çok güzelmiş anne. Yeniden okuyalım mı?"
 
Yazan Bai Bing
Resimleyen Yu Rong
Çince aslından Türkçeleştiren Yuan Zhang
Günışığı Kitaplık
Okul öncesi

13 Temmuz 2014 Pazar

ŞİRİN YUVAYA GİDİYOR


Deniz henüz yuvaya başlamadı. Belki bu eylül başlar, hâlâ karar veremedik. O hazır, hazır olmasına da ben değilim galiba. Kütüphanede bulduğum Şirin Yuvaya Gidiyor kitabı yuvaya başlayacak çocukların ve velilerinin ilk gün kaygısını, endişelerini komik bir dille anlatıyor. Kızını prensesim diye sevmeyen anne yoktur herhalde. Ancak Şirin gerçek bir prenses. Ve sarayından, kangurusundan, deve kuşundan, atından ayrılmaya gerçekten hazır değil.
Prenses hiç de ikna olmamıştı.
Peki giderim ama yalnızca siz de benimle gelirseniz!”
Ama yavrum, olmaz ki!” dedi kraliçe annesi.
Yuva çocuklar içindir, anne ve babalar için değil!” diye açıkladı kral babası.
Ama ben annemi babamı istiyorum!” diye diretti Şirin. “Öbür çocuklar çok gürültücü! Belki de kötüdürler!”
Haydi Şirin Prenses, artık gitme zamanı,” dedi sabırsızlıkla, kraliçe annesi.
Tek başıma gidemem. Öğretmenin böööyle saçları var! Çok korkunç!”
Hiç de değil!” diye itiraz etti kraliçe. “Saçları aynı benimkiler gibi. Haydi gidiyoruz!”
Yeter ama, Prenses olduğumu unuttunuz galiba! İkinizin de benimle kalmanızı istiyorum işte!”
Nasıl istersen kızım,” diye içini çekti Kral.
Emriniz olur, majestecik,” dedi Kraliçe.

Şirin yuvaya gidince korkularının yersiz olduğunu görür. Sınıfta bir sürü yaşıtı vardır. Oyun hamurlarıyla yemek yapmak, sınıftaki tavşanı sevmek, şarkı söylemek, evcilik oynamak, kötü sözler söyleyip çamurda zıplamak ve korsancılık oynamak çok zevkli olacaktır. Ah bir de şu her şeye karışan ve kendisine bebek gibi davranan anne ve babası olmasa! Günün sonunda anne ve babasını bahçedeki zıpzıpların üzerinde kendinden geçmiş oynarken bulunca kararını verir! Yarın okula onlarla gelmeyecektir.

Kır Çiçeği Yayınlarından çıkan kitabı Fransızca aslından Aslı Motchane çevirmiş. Kitabın kahramanın orijinal ismi Elinor türkçe çeviride Şirin olmuş. Kitabın iç kapağında Mavi Çizgi Çocuk Yuvası (Bodrum) Müdürü Gülgün Esen Akdaş'a ve Şirin Öğretmen'e yardımları için teşekkür edilmiş. Şirin Öğretmen sanırım kahramana isim anneliği yapmış. Şirin Yuvaya Gidiyor'u okula yeni başlayacak çocuklarınızla birlikte okuyabilirsiniz. Kaygılarını giderme konusunda yardımcı olacaktır. Kitabı okurken çocuğunuzla bu konuda konuşup neler düşündüğünü öğrenmeniz mümkün. Okula her yeni başlayacak çocuk dile getirsin getirmesin orada yalnız kalmaktan korkar ve kendisi okulda iken anne ve babasının onu nerede bekleyeceğini, oraya nasıl gideceğini düşünür. O yüzden miniklerin ilgisini çekecek bir hikâye. Üstelik komik. Şirin, ilk günden okulun anne ve babası olmadan çok daha eğlenceli olacağını bizzat yaşayarak öğreniyor. Ve ertesi gün anne ve babasını evde bırakmaya karar veriyor. İlk gün kaygısı taşıyan bütün miniklerin ve büyüklerin kaygılarının bu kadar hızlı dağılmasını umalım. Unutmadan bu kitabı da Halk Kütüphanesinden ödünç aldık. Sıradaki okuru olursanız, bize yorum yazmayı unutmayın.

Yazan Christine Naumann - Villemin
Resimleyen Marianne Barcilon
Çeviren Aslı Motchane
Kır Çiçeği Yayınları
Okul öncesi

6 Temmuz 2014 Pazar

KEDİŞ'İN ARMAĞANI


 
Deniz gerçek bir kedisever. Geçen akşam işten çıkıp eve geldiğimde beni karşısına oturtup "Bak anne. Seninle konuşmam gerek. Benim bir kediye ihtiyacım var. Bana bir kedi almalısın." diyecek kadar. Şimdilik eve kedi alma fikri bana çok yakın değil. O yüzden Deniz kedi özlemini sokaktaki kedileri besleyerek, en sevdiği peluş kedisini her gittiği yere taşıyarak, sıkça kendisini kedi zannedip miyavlayarak ve kedili kitaplar okuyarak gideriyor. Kediş'in Armağanı o kitaplardan biri.

Kediş'in Armağanı, Kedi Seven Öyküler Dizisinden. Dizideki öyküleri Aytül Akal yazmış, Gökçe Yavaş Önal resimlemiş. Kediş, bir tekir. Serinin diğer kahramanları ise Van, Siyam, İran kedileri.

Kediş, Selvi, annesi ve babasıyla birlikte yaşayan yaramaz bir tekirdir. Alışverişte Kediş'in ortalığı dağıtmasından korkan Selvi ve ailesi ona gereken şeyleri almaktadır, ışıklı top, parmak kuklası, yumuşak bir yastık... Selvi'nin kendisine harika bir armağan aldığını duyan Kediş merak içerisindedir. Heyecanla dışarı fırlar. Arabanın çevresinde dolanır, sağı solu koklar. Akşam konuklar gelecek diye bir sürü şey aldıklarını görür. Hediyesini bulmak amacıyla bagajın içine atlar. Torbaların ağzı yırtılır. Elmalar, limonlar sağa sola dağılır. Hediyesini bulur. Bir torbanın içine sıkışıp kalmış sevimli bir bez kedi! Kediş, torbayı sürükleye sürükleye bahçeye getirir, bir de bakar bez kedi ortalarda yoktur.

Kediş bir sağa koştu bir sola. O da ne... Bez kedi su birikintisine uzanmış, çamur banyosu yapmıyor mu! “Miyavv, çabuk çık o pis çamurlardan!” diye uyardı Kediş. Bez kedinin laftan anladığı yoktu. “Çok yaramazsın. Şimdi kızacaklar sana,” dedi Kediş. Ama torbaların kalanlarını almaya gelen Selvi'nin babası bez kediye değil, Kediş'e kızdı. Kediş'in kalbi kırıldı. Başı önde, sessizce uzaklaşıp, ilerideki ağacın arkasına saklandı.

Olayların nasıl tatlıya bağlandığını kitaptan okuyun. Eğlenceli, çocuğunuzu gülümsetecek bir hikâye.
Yazan Aytül Akal
Resimleyen Gökçe Yavaş Önal
İş Bankası Kültür Yayınları
Okul öncesi