Bu Blogda Ara

25 Haziran 2016 Cumartesi

YATAKTAN DÜŞEN AYICIK

Yaz, en sevdiğim mevsim. Çocukken olduğu gibi hakkını veremiyorum maalesef. Sabahtan geceye kadar oyunla, koşmak, bisiklete binmek ve yüzmekle geçmiyor günler. Sıra Denizde. Güzel havaların tadını bahçede, havuzda o geçiriyor. Kışın okulda, çoğu oturarak, etkinlik yaparak geçiyordu günleri. Bedeni yorulmadığından, geceleri oturmak istiyordu benimle. Şimdi tam tersi, oyuna doymuş küçük bedeni, kendisini hemen uykuya teslim etmek istiyor ancak okuma alışkanlığını kaybetmiş de değil. Kısa hikâyeler seçiyorum o yüzden, kışın olsa itiraz edeceği, yanına muhakkak başkaca kitaplar eklemek isteyeceği kadar kısa. Yataktan Düşen Ayıcık gibi. 
Yataktan Düşen Ayıcık Deniz'in ilk okuma kitaplarından. İki yaşından itibaren dinliyor. Son yıllarda pek sık raftan çıkmıyor aslında. Hızlı okuma yapmak istediğim gecelerin baş kurtarıcısı kitap, gerçekten çok kısa, her sayfaya bir cümle düşüyor. Çocuklara saymayı öğretiyor. 
Bir gün bir pofuduk ayıcık yataktan düşmüş. 
Ayıcık yatağa tutunmuş ve yorganı çekmiş AMA... 
Çocuğun iki gözü de sımsıkı kapalıymış. 
Yataktan düşme ve yeniden yatağa dönme arasında geçen kısa ama hızlı bir macera. 



Yazan Julia Donaldson 
Resimleyen Anna Currey 
Çeviren bilgisi yok 
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
Okul öncesi 

17 Haziran 2016 Cuma

KIPIR KIPIR

Kütüphanede bulduğum ve Deniz'in seveceğini, hatta bayılacağını düşündüğüm bir kitap, Kıpır Kıpır.
Sevdi sevmesine ama anlamadım diye de itiraf etti. Açıklayarak anlatınca o da kıpır kıpır ayaklara sahip olduğunu söyleyerek dans etmeye başladı.
Hikâye iki kız kardeş hakkında. Belinda ve Melisa (nam-ı diğer Zıpır çünkü ayakları hep kıpır kıpır)
İki kardeş bale derslerine devam ediyor. Belinda pembe-beyaz mayosu, her daim sımsıkı bale topuzu, ve mükemmel hareketleriyle öğretmenleri Mina'nın göz bebeği. Zıpır ise farklı. Herkesin seçtiği pembe, beyaz mayo yerine kırmızı, yeşil, mor mayoyu seçiyor, ne kadar dikkat etse de dondurmayı üzerine döküyor, öğretmenin komutlarına göre değil de duyduğu notalara, notaların onda uyandırdığı duygulara göre dans ediyor. Ayakları ve notalar onu daha kıpır kıpır adımlara yöneltiyor. Mina öğretmen hiç memnun değil durumdan, piyano çalan Bay Metronom ise daima gülümsüyor ona. Gösteri günü geldiğinde Belinda sahnede bir kuğu gibi süzülürken Zıpır bir kaya olarak sahnede öylece duruyor. Kuliste her ikisini de birer sürpriz bekliyor.
Sonra kulise gidiyoruz. Orada Belinda'yı bekleyen çok güzel pembe güller var.
Güllerin üzerindeki kartta şöyle yazıyor:
"Benim en yetenekli baş balerinim Belinda'ya sevgilerle...
                                                            Mina Öğretmen"
Kırmızı iple bağlı kahverengi kutu ise bana.
Üzerinde de şöyle yazıyor:
"Sevgili Zıpır,
İyi ki adımların kıpır kıpır!"
Açıp içine bakıyorum...
Kız kardeşimin adı Belinda. O bir balerin.
Benim adım Zıpır veeee...
...benim adımlarım kıpır kıpır.
Çünkü ben bir caz dansçısıyım!



Yazan Ann Bonwill
Çizen Teresa Murfin
Çeviren Tanay Burcu Ural Kopan
Marsık Yayıncılık
Okul öncesi

11 Haziran 2016 Cumartesi

BENEKLİ FAREMİ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Deniz'in en sevdiği bebeklik oyuncağı, bir İKEA kedisi. Peluş bir sarman. Adı Boncuk. Yıllardır Deniz'in elinde lime lime oldu. Kolu bacağı bir tarafa çekti. Bizimle pek çok yer gezdi. Bir bebek gibi oyuncak pusetin içinde gezdi. Pati gelince bir süreliğine pabucu dama atıldı ancak Pati azıcık hırçın olduğu, hoşlanmadığı davranışlar karşısında uzamış tırnaklarını ve dişlerini kullanmaktan çekinmediği için Deniz onunla çok da umduğunu bulamadı. Ve ilk göz ağrısına geri döndü. 
Geçtiğimiz haftalarda teyzesiyle bahçeye giderken Boncuk elindeydi. Dönüşte ise yoktu. En sevdiği oyuncağı kaybetme ihtimali, o denli gözünü korkuttu ki, öykücü beyin devreye girdi. 
"Boncuk telefon açtı anne. İzmir'deymiş. Gece otobüsüne yetişebilirse sabah gelecekmiş."
Boncuk tatilini uzattı. Anneanne evde temizlik yapana ve Boncuk'u tıkıştırıldığı delikte bulana kadar...
Niye mi bunları anlatıyorum. Son okuduğumuz kitabın kahramanı Deniz yaşlarında bir kedi. 
Pamuk tüylü, kara benekli yavru kedi Zeytin, büyükannesiyle dedesinin evinde masallar dinleyerek mutlu mırıltılarla uykuya dalıyor. Ancak birden bire çok sevdiği benekli faresinin kaybolduğunu fark ediyor. Ve kaybolan faresini aramaya koyuluyor. Bu arayış esnasında severek dinlediği masal kahramanlarıyla karşılaşıyor ve onlardan yardım istiyor. Bu telaşlı arayış, hepsinin bir rüya olduğunu fark etmesiyle sona eriyor. Keşke tüm yaşadıklarımız, bir rüya olsa. 



Yazan ve resimleyen Feridun Oral 
YKY 
Okul öncesi 

4 Haziran 2016 Cumartesi

İNANILMAZ BİR GECENİN HİKÂYESİ

Lyliane Adra ve Catherine Brillon'un birlikte yazdıkları İnanılmaz Bir Gecenin Hikâyesi fransızca aslından türkçeye çevrilirken kahramanın orjinal ismi (fransızcası nedir bilmiyorum) Deniz'e çevrilmiş. İlerleyen sayfalarda denizler tanrısı Poseidon, denizde başı derde girenleri kurtaran Amphirite ile tanışacağımız için olsa gerek. 
Hikâyenin kahramanı Deniz, boşanmış bir ailenin çocuğu. Biraz dertli. Çok arkadaşı yok zira. Babası yeniden evlendiği ve yeni kardeşi olduğu için sevilmediğini düşünüyor. Ve onları korkutmak amacıyla okul gezisi için geldikleri müzenin Yunan mitolojisine ait heykellerin bulunduğu salonunda saklanıyor. Kapılar kilitlenip el ayak çekilince şaşkınlık içinde başının üzerinde bir ayı postu bulunan heykelin elindeki yayı ve gürzü yere bıraktığını görüyor. Bu Herakles, bir yarı-tanrı, Zeus ve bir ölümlü Alkmene'nin oğlu. 
Deniz, Herakles'in hikâyesini merakla dinlerken birden yer titremeye başlıyor. Herakles, tanrıların sırrını verdiği için Poseidon'u kızdırdığının farkında ama hikâyeyi yarıda kesmesi işe yaramıyor. Heykellerle dolu salon sular altında kalıyor. Neyse ki denizde dara düşenlerin imdadına koşan Amphirite var. Bir yunusun üzerine atladığı gibi, Deniz'in yanında beliriyor ve yardım elini uzatıyor. Poseidon'un öfkesi de az biraz yatışıyor. Sular geri çekiliyor. Ortalık süt liman. Bu kadar maceraya yürek mi dayanır? Deniz de Herakles'in ayaklarının dibinde uyuyakalıyor. 
Sabah uyandığında müze bekçisiyle burun buruna geliyor. Bekçi, polise kayıp çocuk ihbarında bulunuyor. Kısa bir süre sonra, polis, tüm ailesi orada. Deniz çok yanıldığını ve fazlasıyla sevildiğini, önemsendiğini anlıyor.
Yazarlar, 'Heykeller hiç canlanır mı? Hepsi bir rüyaymış' diye düşünen rasyonelleri ters köşeye yatırmayı başarıyor.
Bir kütüphane kitabı olduğunu da sonsöz olarak söyleyelim. 




Yazan Lyliane Adre/ Catherine Brillon 
Resimleyen Selçuk Demirel 
Çeviren Sinan Fişek 
YKY 
9-10-11 (yayınevinin yalancısıyım)