Bu Blogda Ara

26 Nisan 2015 Pazar

POSTACI ÇOCUK 3 SÜRPRİZ DAVET

Kayıp mektupları sahiplerine vermek üzere İstanbul'dan yola çıkan Panos, Dost ve Albatros Karpat Dağları'nda yaşayan Piranda'yı bulup mektubunu verirler. Bir sonraki mektubun sahibi Alexsandra'yı bulmak üzere yola çıkarlar.
Mavi kaykaylı kız lakaplı Alexandra Paris'te yaşamaktadır ve kentin en hızlısıdır. Bu kalabalık ve büyük şehirde onu bulmak hiç de kolay olmayacaktır. 
Paris semalarında ilk dikkatlerini çeken yapı Eiffel Kulesi olur. Büyük şehirden hoşlanmayan Albatros onları orada bekleyeceğini söyler. Dost ve Panos ise Alexandra'yı bulmak üzere Paris sokaklarına karışır. Rengârenk vitrinler, birbirinden lezzetli görünen pastalar, sosisler, kafelerle dolu şehirde kimi, nerede aramaları gerektiğinden habersiz dolanırken yaşlı bir bey onlara yardımcı olur. Birlikte Alexandra'nın yaşadığı yere yürürken biz de metne dahil olur, kendimizi Paris sokaklarında buluruz. Meşhur Pont des Art Köprüsü'nü, üzerindeki sokak ressamları ve müzisyenlerini görür, köprüye ithaf edilen şarkıyı dinleriz. Saint Eustache Kilisesi'nin önünden geçerken bir başka kültüre, dine ait âdetleri öğreniriz. Sonunda Alexandra'nın sokağına geldiklerinde onun metroya doğru gittiğini öğreniriz. Metroda nefes nefese bir kovalamacanın ardından bir mektup daha sahibine ulaşır.
Alexandra'ya gelen mektup tek cümleden oluşuyordu:
"Sayın Alexandra Sa,
Olağanüstü Yetenekler Sirki'nde ip üstünde kaykay gösterisine davetlisiniz."
"İşte buna mektup derim!" dedi Panos gülerek.
Yazan: Özlem Şekercioğlu Lesport
Maketler: Ayşe Türemiş
                Arda Yahyaoğlu
                İlhan Sayın 
Fotoğraflar: Cem Göçmen
Enkidu Yayıncılık
Okul Öncesi
Dizinin diğer iki kitabı hakkındaki yazılar için aşağıdaki bağlantıları tıklayın.

14 Nisan 2015 Salı

DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇİÇEĞİ

Kırmızı Kedi'nin çocuk sayfasını incelerken Jose Saramago'nun Dünyanın En Büyük Çiçeği kitabına rastlayınca hemen almak istedim. İtiraf ediyorum bu kitabı Deniz için değil kendim için aldım. Çocuk kütüphanesinde bulduğum Julio Cortazar'ın Borulardaki Ayı kitabıyla bu konuda sınanmıştım. Sevdiğim büyük yazarların çocuk kitapları Deniz'in henüz ilgisini çekmiyor, biliyorum ama kitabı almaktan geri kalmıyorum.
Sonrasında ısrar, baskı yok. Bir kez deniyorum. İlgisini çekmezse, dinlemek istemezse kitabı kapatıyorum ya da sessizce okumaya devam ediyorum. Bazı kitapları birlikte bir kez okuduktan sonra onun kitaplığına dahi koymuyorum, örneğin Shaun Tan kitapları. Dünyanın En Büyük Çiçeği de bu kategoride.  Yazmayı bu kadar ertelemem de bundan.
Kitap, Saramago'nun çocuk kitapları yazmanın kendisi için ne denli zor olduğu itirafıyla başlıyor.
"Çocuk öyküleri basit sözcüklerle yazılmalıdır, çünkü çocuklar yaşça küçük olduklarından az sayıda sözcük bilirler ve karmaşık sözcüklerden pek hoşlanmazlar. Ben de böyle öyküler yazabilmeyi çok isterdim ama ne yazık ki bunu bir türlü öğrenemedim.
Bu öyküleri yazarken hem sözcükleri doğru seçebilmek hem de açık ve yalın bir anlatım tarzı ile büyük bir sabır da gereklidir- bense sabır açısından biraz sorumluyum, bundan dolayı özür dilerim.
Bütün bu özelliklere sahip olsaydım eskiden uydurduğum bir öyküyü en ince ayrıntısına kadar anlatabilirdim ama biraz sonra okuyacaklarınız o öykünün kısacık bir özeti sadece..."
Bu sırada Saramago'yu yazı masasında, önünde bir boş sayfa, elinde kalem kara kara düşünürken izleriz bir kaç sayfa boyunca. Omuzları üzerinde uçan ilham perisinin yardımı mı, yoksa kısacık bir özetini yazmaya karar vermesinin etkisi mi bilinmez, Saramago anlatmaya koyulur.
Hikâye, evinin arka bahçesinden dışarı çıkan, nehir boyunca koşan ve her zaman gördüğü nehir manzarasından sıkılıp tarlalara dalan ve yol alan bir çocuk hakkında. Yol almanın, zamanı unutmanın ve umursamamanın coşkusuyla ilerler çocuk. Az gider uz gider dere tepe düz gider bir de bakar karşısında solgun, bitkin, boynu bükük bir çiçek... Kendi yorgunluğunu fark eder o anda ancak çiçeği kurtarma bilinci yorgunluğuna ağır basar. Ne var ki etrafta bir damla su yoktur. Aynı yolu geri döner. Her defasında bir avuç taşıyabildiği suyla çiçeği diriltir. Yorgunluktan uyuyakalır oracıkta. Çiçek ona gölge yapar, bir yaprağıyla da usulca örter üzerini. Bu esnada çocuğun yokluğunu fark eden anne babası ve komşular onu aramaya koyulur. Gözyaşları içinde her tarafta onu ararken devasa çiçeği görürler uzaktan. Son bir umut oraya giderler ve çocuğu bulurlar. Çocuk artık bir kahramandır, köyden büyük işler başarmak için ayrılmış bir kahraman.
Hikâyenin sonunda Saramago yeniden söz alır ve kalemini çocuklara uzatır:
"Belki bu öyküyü bir gün tekrar okuyacağım, yazanı sen olacaksın okuyanı ben ama senin öykün benimkinden çok daha güzel olacak, kim bilir..."
Saramago'dan el almak için okuyun, okutun.
 
 
 
Yazan Jose Saramago
Resimleyen Joao Caetano
Çeviren Emrah İnce
Kırmızı Kedi Çocuk
 
Kitabın bir de animasyon filmi var. İzlemek için tıklayın.
 
 
 
 
 

9 Nisan 2015 Perşembe

UZAYIN KRALI

Cumartesi günü olağan kütüphane gezintimiz sırasında Kapı Komşumuz Korsanlar kitabının yazarının bir başka kitabına Uzayın Kralı'na rastladım. Referans sağlamdı, attık çantamıza.
Hikâye başlamadan, kitabın iç kapağında bir mektupla karşılaşıyor okur.

Sevgili Prenses Kuki,
Okul servisinde arkanda oturuyorum. Çok güzel saçların var ve çilekli gazoz gibi kokuyorsun.
Evrenin hükümdarı olmayı planlıyorum ve senin de benim kraliçem olmanı istiyorum. Uzayın Kralı olduğumda annene ve babana iyi davranacağıma söz veriyorum.
                                                                                                                                                 Sevgiler,
                                                                                                                                                  Rex  xxx
 
Bu mektup, iç sayfalarda Rex'in yol açacağı tüm karmaşanın sebebini açıklıyor. Sizde merhamet, bağışlama, hak verme duygusu uyandırdı mı, bilmiyorum ama bizde uyandırmadı. Deniz'in kötü kahramanlara yaklaşımı malum. Gözlerini kısıyor, "Kötü, çok kötü" diyerek parmağını sallıyor, kızıyor, bazen de cezalandırmak ister gibi parmağının ucuyla pıt pıt vuruyor. Bu sefer de kaideyi bozmadı.
Hikâyenin kahramanı Rex içindeki hırs, ihtiras, yönetme arzusu,  amacına giden yolda her türlü rüşvet ve yalanı mubah sayması dışında kendi halinde bir çocuk. Galaksinin Gama bölgesinde bulunan bir küçük ayda anne ve babasıyla birlikte kendi mög çiftliklerinde yaşıyor. Minik Galaksi İlköğretim Okulu'na servisle gidiyor. Biraz enerji fazlası var. Sık sık anne ve babasının şu sözleriyle oyunu kesiliyor: "Rex, mög tezeklerini kürekle topla! Möglerin halatlarını içeri çek! Mög hırsızlarını uzaklaştır! Sonra da odanı topla!" Ancak Rex o gece odasını toplayamayacak kadar meşgul.
Geceyi nasıl Uzayın Kralı olacağına dair plan yaparak geçiriyor. Ertesi gün  öğretmenleri Bayan Beyin, tüm sınıfa faydalı bir robot yapma ödevi verince planını uygulamaya başlıyor. Savaşçı bir robot yapıyor. Bayan Beyin, diğer çocukların yaptığı faydalı robotları ezen savaşçı robottan hoşlanmıyor. Rex'in ailesini çağırıyor ve Rex'e teneffüse çıkmama ve 100 kere "Okul Uzayın Kralı olmaktan daha önemlidir."  yazma cezası veriyor. Ancak bu ceza Rex'i yolundan alıkoymuyor. Çok zeki arkadaşı Blip'i bir astrokurabiye, iki gazoz ve bol yalan ve vaatle kandırıyor. Onun yardımıyla gizli kumanda üssünü kazıyor, savaş robotlarına tezek fışkırtıcı ve zamanında evde olmak için devasa tezek ışınlayıcı yapıyor. Savaş robotları her tarafa saldırmaya ve ele geçirmeye başlıyor. Canlı yayında kendini Uzayın Kralı ilan ediyor ve Prenses Kuki'yi kaçırıyor. Prenses Kuki küs, Galaksi İttifakı kızgın. Annesi babası televizyonda gördükleri istila ordusunun kötü kalpli liderinin Rex'e ne kadar da çok benzediğini düşünürken gerçek ortaya çıkıyor. Galaksi İttifakı, Rex'e haddini bildirmek üzere çifliği sarmış beklerken annesi tüm bu karmaşayı çözmek üzere kapının önüne çıkıyor.
Galaksi ittifakı, Prenses Kuki'yi de alarak gidiyor. Rex'in herhangi bir uyarı aldığını görmüyoruz. Galiba bu biraz canımızı sıkıyor. Babası, iyi geceler dileyip kapıyı kapattıktan sonra Rex, yatağından çıkıyor. Büyük planları varken uyumak mı! Ertesi gün daha güçlü bir robot yapmak için Blip'ten yardım istemeye karar veriyor ve Prenses Kuki'ye yeni bir mektup yazıyor:

Sevgili Prenses Kuki,
Seni kaçırdığım için özür dilerim. Tezek fışkırtıcılardaki bütün tezeği boşaltıp yerine muhallebi doldurdum. Lütfen, galaksideki bütün okul kafeteryalarının yemeklerini daha lezzetli hale getirebilmem için bana yardım et.
                                                                                                                            Sevgiler
                                                                                                                           Rex xxx
Az biraz değişmiş midir? Karar sizin.



Uzayın Kralı
Yazan ve Resimleyen Jonny Duddle
Çeviren Turgay Bayındır
Redhouse Kidz
Okul öncesi
 

3 Nisan 2015 Cuma

POSTACI ÇOCUK KAYIP MEKTUPLAR

1964 yılından beri Mart ayının son pazartesi günü başlayan hafta Kütüphaneler Haftası olarak kutlanıyormuş. Belki duymuşumdur eskiden, ne bileyim ilk okuldayken falan, hatta hakkında bir şiir ya da kompozisyon bile yazmış olabilirim. İstemişlerdir kesin. Yazmışımdır ben de. Bol kafiyeyle kitapların dünyamıza nasıl güneş gibi doğduğunu, aydınlattığını falan anlatmışımdır. Hatırlamıyorum. Aklımda kalmamış ama bu yıldan sonra unutmama imkân yok çünkü Deniz, Çanakkale'nin okul öncesi en çok kitap okuyan okuru (dinleyicisi demeliyim belki) seçildi.


Deniz her zaman kitaplara yakın oldu, bez kitaplar, kalın ciltli kitaplar, iki yaşından itibaren her gece uyku öncesi kitap okumaları... Ama bikipak'la birlikte işin seyri değişti, gelişti. Her hafta bir kitap hakkında yazınca bir süre sonra kaynağımız tükendi. Biz de sık sık kütüphanenin yolunu tutmaya başladık. Deniz ilk başlarda ödünç aldığımız kitapları geri vermek istemedi. Ağladı. İstediğimizde elimizdeki kitabın süresini uzatabildiğimizi, yeniden ödünç alabildiğimizi görünce alıştı. Yine de endişeleri olmadı değil. Kendi kitaplarıyla karışmasın diye evdeki kitapların kapağına çiçekli böcekli etiketler yapıştırarak kendince önlem aldı. Yeri geldi, kütüphaneden aldığımız yıpranmış kitapları birlikte tamir ettik. Özlediğimiz kitapları yeniden ve yeniden ödünç aldık. Deniz'in kartı yetmediğinde bizim kartlarımızı da kullanarak dokuz kitapla çıktık. Velhasıl Deniz kütüphaneye alıştı, sevdi. Hâlâ orada çalışan, onu sevmek isteyen ağabey ve ablalardan kaçsa da orada bilinen bir sima. O yüzden ödülün ona gelmesi şaşırtıcı değil. Yine de duygulandığımı, onur duyduğumu itiraf etmeliyim. İsmini anons ettiklerinde, minik elinden tutup sahneye doğru yürürken ağlamak, sevinmek, gülmek arasında karışık duygular içindeydim. Deniz, Denizliğini yaptı elbette, önce kaçtı, babasıyla geri geldi ve hediyelerini aldı. Fotoğraf çekilirken yüzünü sakladı ve bugünden geriye az kare kaldı. Yine de henüz dört yaşındaki kızımın kendi becerisiyle kazandığı ilk ödülün okumak ve dinlemek eylemi üzerinden gelmesi beni çok mutlu etti. Bikipak'a verdiğim emeğin de karşılığı oldu bir nebze. Ödüllerin içinden en azından bir kitap çıkar, Nisan ayının ilk yazısı da o kitap hakkında olur diye düşünmüştüm. Bilmem neden, yoktu. 
Yine de niyetimden çok uzaklaşmayayım ve kütüphaneden aldığım güzel bir kitabı tanıtayım. Postacı Çocuk serisinden bahsetmiştim. Seriyi okumaya ikinci kitaptan başlamıştık. Sonra raflarda ilk kitabı da bulduk ve ödünç aldık. 


Panos, köpeği Dost ile birlikte İstanbul'da yaşıyor. En büyük hayalleri ise günün birinde gezginler gibi, yollara düşmek ve uzakları keşfetmek. Daha ikinci sayfada evin duvarına asılı kocaman bir dünya haritası bu isteği belli ediyor ve düşecekleri yolları muştuluyor. Mısır çarşısını ziyaret ettikleri bir gün oradan çıkmış, gezerlerken Dost toprağı eşeliyor ve solmuş mektup zarfları buluyor. Uzak ülkelerdeki çocuklara iletilmek üzere yazılmış bu mektupları bir Albatros'un yardımıyla sahiplerine ulaştırmaya karar veriyorlar. Güneş batarken Albatros'un sırtında İstanbul şehrinin üzerinden uzaklara doğru kanat açıyorlar.
Postacı Çocuk 1 Kayıp Mektuplar bir İstanbul hikâyesi aynı zamanda. Rumelihisarı, vapurlar, Boğaziçi köprüsü, Mısır çarşısı, Bozdoğan kemerleri, tarihi çeşmeler... Kentin sevilen motifleri bazen birebir, bazen biraz değiştirilerek derlenmiş, bir araya getirilmiş. Metinde çok merak ettiğim bir çeşme oldu.
O anda tepelerinde kocaman kanatlı bir kuş belirdi. 
Martıya benziyordu ama çok daha büyüktü.
Sonunda devasa kanatlar çeşmenin üstünde kapandı.
İkisi de hayretle koca kuşa bakıyordu.
-Merhaba, dedi yorgun bir ses.
Okyanuslar boyu gezerken fırtınada yolumu kaybettim. 
Buraya sığındım. Adım Albatros. Sizin adınız ne?
-Ben Panos. Bu da arkadaşım Dost, dedi Panos. 
-Ne güzel bir şehirde yaşıyorsunuz.
Hele bu çeşme kuşlar aleminde ünlüdür. 
Suyundan bir kere içen yolunu şaşırmaz. 
Neyse benim şimdi gitmem lazım. 
Bozdoğan kemerleri yakınlarında resmedilmiş bu çeşmeyi sordum, soruşturdum. Atatürk bulvarının yapımı sırasında yıkılan Kırkçeşme denilen sıra çeşmeler olduğunu öğrendim. 



Yazan ve çizen Özlem Şekercioğlu Lesport
Maketler İlhan Yavuz
Fotoğraflar Yavuz Draman 
Enkidu Yayıncılık 
Okul öncesi