1964 yılından beri Mart ayının son pazartesi günü başlayan hafta Kütüphaneler Haftası olarak kutlanıyormuş. Belki duymuşumdur eskiden, ne bileyim ilk okuldayken falan, hatta hakkında bir şiir ya da kompozisyon bile yazmış olabilirim. İstemişlerdir kesin. Yazmışımdır ben de. Bol kafiyeyle kitapların dünyamıza nasıl güneş gibi doğduğunu, aydınlattığını falan anlatmışımdır. Hatırlamıyorum. Aklımda kalmamış ama bu yıldan sonra unutmama imkân yok çünkü Deniz, Çanakkale'nin okul öncesi en çok kitap okuyan okuru (dinleyicisi demeliyim belki) seçildi.
Deniz her zaman kitaplara yakın oldu, bez kitaplar, kalın ciltli kitaplar, iki yaşından itibaren her gece uyku öncesi kitap okumaları... Ama bikipak'la birlikte işin seyri değişti, gelişti. Her hafta bir kitap hakkında yazınca bir süre sonra kaynağımız tükendi. Biz de sık sık kütüphanenin yolunu tutmaya başladık. Deniz ilk başlarda ödünç aldığımız kitapları geri vermek istemedi. Ağladı. İstediğimizde elimizdeki kitabın süresini uzatabildiğimizi, yeniden ödünç alabildiğimizi görünce alıştı. Yine de endişeleri olmadı değil. Kendi kitaplarıyla karışmasın diye evdeki kitapların kapağına çiçekli böcekli etiketler yapıştırarak kendince önlem aldı. Yeri geldi, kütüphaneden aldığımız yıpranmış kitapları birlikte tamir ettik. Özlediğimiz kitapları yeniden ve yeniden ödünç aldık. Deniz'in kartı yetmediğinde bizim kartlarımızı da kullanarak dokuz kitapla çıktık. Velhasıl Deniz kütüphaneye alıştı, sevdi. Hâlâ orada çalışan, onu sevmek isteyen ağabey ve ablalardan kaçsa da orada bilinen bir sima. O yüzden ödülün ona gelmesi şaşırtıcı değil. Yine de duygulandığımı, onur duyduğumu itiraf etmeliyim. İsmini anons ettiklerinde, minik elinden tutup sahneye doğru yürürken ağlamak, sevinmek, gülmek arasında karışık duygular içindeydim. Deniz, Denizliğini yaptı elbette, önce kaçtı, babasıyla geri geldi ve hediyelerini aldı. Fotoğraf çekilirken yüzünü sakladı ve bugünden geriye az kare kaldı. Yine de henüz dört yaşındaki kızımın kendi becerisiyle kazandığı ilk ödülün okumak ve dinlemek eylemi üzerinden gelmesi beni çok mutlu etti. Bikipak'a verdiğim emeğin de karşılığı oldu bir nebze. Ödüllerin içinden en azından bir kitap çıkar, Nisan ayının ilk yazısı da o kitap hakkında olur diye düşünmüştüm. Bilmem neden, yoktu.
Deniz her zaman kitaplara yakın oldu, bez kitaplar, kalın ciltli kitaplar, iki yaşından itibaren her gece uyku öncesi kitap okumaları... Ama bikipak'la birlikte işin seyri değişti, gelişti. Her hafta bir kitap hakkında yazınca bir süre sonra kaynağımız tükendi. Biz de sık sık kütüphanenin yolunu tutmaya başladık. Deniz ilk başlarda ödünç aldığımız kitapları geri vermek istemedi. Ağladı. İstediğimizde elimizdeki kitabın süresini uzatabildiğimizi, yeniden ödünç alabildiğimizi görünce alıştı. Yine de endişeleri olmadı değil. Kendi kitaplarıyla karışmasın diye evdeki kitapların kapağına çiçekli böcekli etiketler yapıştırarak kendince önlem aldı. Yeri geldi, kütüphaneden aldığımız yıpranmış kitapları birlikte tamir ettik. Özlediğimiz kitapları yeniden ve yeniden ödünç aldık. Deniz'in kartı yetmediğinde bizim kartlarımızı da kullanarak dokuz kitapla çıktık. Velhasıl Deniz kütüphaneye alıştı, sevdi. Hâlâ orada çalışan, onu sevmek isteyen ağabey ve ablalardan kaçsa da orada bilinen bir sima. O yüzden ödülün ona gelmesi şaşırtıcı değil. Yine de duygulandığımı, onur duyduğumu itiraf etmeliyim. İsmini anons ettiklerinde, minik elinden tutup sahneye doğru yürürken ağlamak, sevinmek, gülmek arasında karışık duygular içindeydim. Deniz, Denizliğini yaptı elbette, önce kaçtı, babasıyla geri geldi ve hediyelerini aldı. Fotoğraf çekilirken yüzünü sakladı ve bugünden geriye az kare kaldı. Yine de henüz dört yaşındaki kızımın kendi becerisiyle kazandığı ilk ödülün okumak ve dinlemek eylemi üzerinden gelmesi beni çok mutlu etti. Bikipak'a verdiğim emeğin de karşılığı oldu bir nebze. Ödüllerin içinden en azından bir kitap çıkar, Nisan ayının ilk yazısı da o kitap hakkında olur diye düşünmüştüm. Bilmem neden, yoktu.
Yine de niyetimden çok uzaklaşmayayım ve kütüphaneden aldığım güzel bir kitabı tanıtayım. Postacı Çocuk serisinden bahsetmiştim. Seriyi okumaya ikinci kitaptan başlamıştık. Sonra raflarda ilk kitabı da bulduk ve ödünç aldık.
Panos, köpeği Dost ile birlikte İstanbul'da yaşıyor. En büyük hayalleri ise günün birinde gezginler gibi, yollara düşmek ve uzakları keşfetmek. Daha ikinci sayfada evin duvarına asılı kocaman bir dünya haritası bu isteği belli ediyor ve düşecekleri yolları muştuluyor. Mısır çarşısını ziyaret ettikleri bir gün oradan çıkmış, gezerlerken Dost toprağı eşeliyor ve solmuş mektup zarfları buluyor. Uzak ülkelerdeki çocuklara iletilmek üzere yazılmış bu mektupları bir Albatros'un yardımıyla sahiplerine ulaştırmaya karar veriyorlar. Güneş batarken Albatros'un sırtında İstanbul şehrinin üzerinden uzaklara doğru kanat açıyorlar.
Postacı Çocuk 1 Kayıp Mektuplar bir İstanbul hikâyesi aynı zamanda. Rumelihisarı, vapurlar, Boğaziçi köprüsü, Mısır çarşısı, Bozdoğan kemerleri, tarihi çeşmeler... Kentin sevilen motifleri bazen birebir, bazen biraz değiştirilerek derlenmiş, bir araya getirilmiş. Metinde çok merak ettiğim bir çeşme oldu.
O anda tepelerinde kocaman kanatlı bir kuş belirdi.
Martıya benziyordu ama çok daha büyüktü.
Sonunda devasa kanatlar çeşmenin üstünde kapandı.
İkisi de hayretle koca kuşa bakıyordu.
-Merhaba, dedi yorgun bir ses.
Okyanuslar boyu gezerken fırtınada yolumu kaybettim.
Buraya sığındım. Adım Albatros. Sizin adınız ne?
-Ben Panos. Bu da arkadaşım Dost, dedi Panos.
-Ne güzel bir şehirde yaşıyorsunuz.
Hele bu çeşme kuşlar aleminde ünlüdür.
Suyundan bir kere içen yolunu şaşırmaz.
Neyse benim şimdi gitmem lazım.
Bozdoğan kemerleri yakınlarında resmedilmiş bu çeşmeyi sordum, soruşturdum. Atatürk bulvarının yapımı sırasında yıkılan Kırkçeşme denilen sıra çeşmeler olduğunu öğrendim.
Yazan ve çizen Özlem Şekercioğlu Lesport
Maketler İlhan Yavuz
Fotoğraflar Yavuz Draman
Enkidu Yayıncılık
Okul öncesi
Panos, köpeği Dost ile birlikte İstanbul'da yaşıyor. En büyük hayalleri ise günün birinde gezginler gibi, yollara düşmek ve uzakları keşfetmek. Daha ikinci sayfada evin duvarına asılı kocaman bir dünya haritası bu isteği belli ediyor ve düşecekleri yolları muştuluyor. Mısır çarşısını ziyaret ettikleri bir gün oradan çıkmış, gezerlerken Dost toprağı eşeliyor ve solmuş mektup zarfları buluyor. Uzak ülkelerdeki çocuklara iletilmek üzere yazılmış bu mektupları bir Albatros'un yardımıyla sahiplerine ulaştırmaya karar veriyorlar. Güneş batarken Albatros'un sırtında İstanbul şehrinin üzerinden uzaklara doğru kanat açıyorlar.
Postacı Çocuk 1 Kayıp Mektuplar bir İstanbul hikâyesi aynı zamanda. Rumelihisarı, vapurlar, Boğaziçi köprüsü, Mısır çarşısı, Bozdoğan kemerleri, tarihi çeşmeler... Kentin sevilen motifleri bazen birebir, bazen biraz değiştirilerek derlenmiş, bir araya getirilmiş. Metinde çok merak ettiğim bir çeşme oldu.
O anda tepelerinde kocaman kanatlı bir kuş belirdi.
Martıya benziyordu ama çok daha büyüktü.
Sonunda devasa kanatlar çeşmenin üstünde kapandı.
İkisi de hayretle koca kuşa bakıyordu.
-Merhaba, dedi yorgun bir ses.
Okyanuslar boyu gezerken fırtınada yolumu kaybettim.
Buraya sığındım. Adım Albatros. Sizin adınız ne?
-Ben Panos. Bu da arkadaşım Dost, dedi Panos.
-Ne güzel bir şehirde yaşıyorsunuz.
Hele bu çeşme kuşlar aleminde ünlüdür.
Suyundan bir kere içen yolunu şaşırmaz.
Neyse benim şimdi gitmem lazım.
Bozdoğan kemerleri yakınlarında resmedilmiş bu çeşmeyi sordum, soruşturdum. Atatürk bulvarının yapımı sırasında yıkılan Kırkçeşme denilen sıra çeşmeler olduğunu öğrendim.
Yazan ve çizen Özlem Şekercioğlu Lesport
Maketler İlhan Yavuz
Fotoğraflar Yavuz Draman
Enkidu Yayıncılık
Okul öncesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder