Bu Blogda Ara

28 Mart 2014 Cuma

CANAVARLAR KEDİLERDEN KORKAR


Deniz, kedileri çok seviyor, kahramanı kedi olan kitapları dinlemeyi de... Babasının aldığı Kediş'in Armağanı'nı çok sevdiğini, okurken eğlendiğini görünce ona yeni bir kedili kitap bulmak niyetiyle çocuk kütüphanesine gittim.
Vaktim dardı. Gözlerim hızla rafları taradı. Kalın ciltli kapak, renkli resimler, canavarlar ve kediler... Neden olmasın? Sadece ismi bile yeterince davetkârdı.
Canavarlar Kedilerden Korkar
"Deniz sana yeni kitap getirdim."
"Annee, kipak ormanından mı aldın? Sen de koşup koşup bütün güzel kipakları kapıyosun."
Ne zaman yeni bir kitap alsak akşamki okuma seansını beklemeden hemen okutuyor. Bu sefer de istisnayı bozmadı. Eve gittiğimde çizgi film izliyordu. Ne çizgi filmden vazgeçebildi ne de kitaptan. Kah kucağımda oturdu resimlerine baktı, kah sırtıma yaslandı hem televizyona hem kitaba baktı. Ne zaman "İstersen sonra okuyabiliriz." desem okumaya devam etmemi istedi. Okuma işi bitip Deniz çizgi film izlemeye geri döndüğünde kitabın kapağını tekrar açtım. Bir de ne göreyim? Bu bizim küçük Marjene değil mi? Doğru ya Güzel Sanatlar Fakültesinde Resim bölümünde okumuş, sonra da Paris'e gitmişti. Evet, kimden bahsettiğimi anladınız. Persepolis'in yazarı, çizeri, kahramanı Marjene Strape'nin kitabıydı elimde tuttuğum.
Marjene Strape, bu eğlenceli çocuk hikâyesini hem yazmış hem de resimlemiş. Hiç şaşırtıcı değil. Ne de olsa masalların ülkesinden geliyor.

Gelelim konusuna:
Mari bir küçük kız çocuğudur. Gündüzlerini neşe içerisinde oyun oynayarak geçirir. Akşam olup hava kararınca Mari'nin bütün neşesi kaçmaktadır. Çünkü her gece üç canavar gelerek küçük Mari'yi korkutmaktadır. Mari bir gün canavarların karanlıkta ortaya çıkmadığını fark eder. Onlardan kurtulmak için plan yapar. Kocaman makasını çıkartır, gökyüzünden ayı keser. Bir kafes içine koyar, odasına asar. Artık canavarlar Mari'yi rahatsız edememektedir. Mari halinden memnundur ancak kediler için hayat hiç de kolay değildir. Karanlıkta kediler sağa sola çarpmakta, kafalarını, kollarını kırmaktadırlar. Üstüne üstlük her tarafta sıçanlar cirit atmaktadır. Durum iyice kontrolden çıkınca Kediler Kralı Mari ile görüşür. Ayı gökyüzüne geri vermesini ister. Vermesine verecektir ama tam rahat bir nefes almışken, yok hayatta olmaz! Ya canavarlar onu eskisi gibi korkutmaya devam ederse? Kedilerle bir derdi yoktur. Ancak o da en nihayetinde küçük bir kız çocuğudur. Yeniden canavarlar tarafından korkutulmaya hiç niyeti yoktur.
İyi ama, canavarlar sadece ışıktan değil, kedilerden de korkar. Biri bunu Mari'ye söylemeli!
Kediler Kralı, canavarların sadece ışıktan değil, kedilerden de korktuğunu söyleyip kendisine cesur askerlerinden birini vermeyi teklif edince Mari ikna olur. O günden beri çocuklar canavarlardan korkmasın diye kedilerle aynı odada birlikte yatarlar. Deniz'in kendisine uyku arkadaşı olarak pelüş bir kediyi seçmesi boşuna değilmiş.

Yazan ve Çizen: Marjane Satrapi
Çeviren: Emrah Kolukısa 
Barkod:9786055674106, 24 sayfa, 20x27 cm, 4-8 yaş 

 

18 Mart 2014 Salı

KÜÇÜKTÜM UFACIKTIM GERÇEKLERE ACIKTIM


                 

Hepimiz kendimiziz ve biriciğiz!
Bunu küçük bir çocuğa nasıl anlatabilirsiniz? Pezzettino'yu okumayı deneyin.

Pezzettino, İtalyanca'da parçacık anlamına gelir ve “petsetiino” diye telaffuz edilir. Pezzettino, küçük, turuncu bir karedir. O kadar küçüktür ki, ancak daha büyük, daha güçlü bir şeyin parçacığı olduğuna inanmaktadır. Ve ait olduğu büyük parçayı bulmak üzere yola çıkar. Yolda önce Koşan'a rastlar. Koşan pek çok renkli küçük kareden oluşmaktadır. Belki de onun bir parçasıdır. “Afedersiniz,” der “Ben sizin parçanız olabilir miyim?” Koşan, eksik parçası olmadığına emindir. “Eksik parçam olsa, nasıl koşabilirim?”
Sırayla Koşan'a, Güçlü'ye, Uçan'a, Yüzen'e rastlar. Aldığı cevap aşağı yukarı aynıdır.
Cevap aramaya devam eder. Mağarasında yaşayan Bilge'nin yanına gider. “Afedersiniz, ben sizin parçanız mıyım?”
Bilge, “Eksik parçam olsa hiç Bilge olabilir miydim?” diye yanıtlar. Ama bilgeliğini de yapar, Pezzettino'ya bir adres gösterir. Pat adası. Pezzettino'nun sorusunun yanıtı oradadır.
Pezzettino, kayığına atlar. Az gider, uz gider, denizleri aşar, adaya varır. O da ne? Ne bir ağaç, ne bir  çimen... Kıraç bir adadır. Yürümeye başlar.
(Çocuk kitaplarında önce bir kahramanla tanışırız. Sonra da onun sorununu öğreniriz. Sorununu çözmek için çıktığı yolculuğa tanıklık ederiz. Kahraman pek çok kapı çalar. Derdine derman arar. Sonra birdenbire küçük bir tesadüfle sorunu çözülür. Bazen de kahramanımız paldır küldür yuvarlanır. Minikler kahramanın paldır küldür yuvarlanmasına ve çözümün ayağına gelmesine hem sevinir hem de pek bir güler.
Örnek mi, Küçük Ejderha ve Pirinç Lapası, Kestane ve Kirpi, Pezzettino...)
Pezzettino'nun ayağı takılır yere düşer, daha küçük parçacıklarına ayrılır. Anlar ki, o da diğerleri gibi kendi parçacıklarından oluşur.
Deniz'e kitabı okudum. Açıkçası 3 yaş için zor bir kavram hakkındaydı. Okumayı bitirdikten sonra biraz açıkladım ve sordum:
 
“Deniz, sen benden çok küçüksün. Sen benim parçam mısın?”
“Iıı, senin nasıl parçan olayım ki, ben Deniz'im.”
“Deniz, karınca senden çok küçük. Karınca senin bir parçan mı?”
“Iıı, karınca nasıl benim parçam olsun anne?”
 
 


Yazan ve Resimleyen: Leo Lionni
Çeviri: Kemal Atakay
Elma Çocuk
Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
40 s. -- Kuşe-- Ciltsiz -- 22 x 27 cm
Ankara, 2012, 1. Basım
ISBN : 9786055286101
 
Yalın masalın ustası Leo Lionni, içindeki meraklı ve neşeli çocuğu kovalamaktan hiç vazgeçmeyen tüm okurlar için kaleme aldığı "manidar" öyküleriyle Elma çocuk'ta.
Eksikliklerimizdir bizi biz yapan!

Pezzettino, herkesin kocaman olduğu ve cesaret isteyen, harika işler yaptığı bir dünyada yaşar. Küçüktür, bir "parçacık"tır yalnızca. "Herhalde bir başkasının parçasıyım, bir başkasına ait olmalıyım" diye düşünür ve bir gün, kime ait olduğunu öğrenmek için yola düşer.

Küçük bir çocuğun, büyük insanların dünyasındaki bütün özlemlerini derinden kavrayan bir öykü.
(Tanıtım Bülteninden)    


15 Mart 2014 Cumartesi

YAVRU AHTAPOT OLMAK ZOR

Deniz, hâlâ evde bakılıyor. Çoğu evde yaşanan "Hadi çocuğum kalk, giyin, çabuk ol!" konuşmaları, zamana karşı yarışmak bizim evin sabah manzarası değil. Sabahları iki ayağımın bir pabuca girmiyor olması onun kolay giyinen bir çocuk olduğu anlamına gelmesin. Herhangi bir sebeple kıyafetlerini çıkardığım anda "Deniz çıplak! Deniz çıplak!" diye evin içinde koşturuyor! (Bu durumun tek istisnası "Hadi, hemen hazırlanırsan benimle işe gelebilirsin." vaadi. Parka gitmekten bile daha eğlenceli nedense benimle işe gelmek.)  Bu firar anlarında "Neyse ki her sabah böyle bir sahne yaşanmıyor evde." diye kendimi avutup, sabırla bekliyorum. Bazen de "Hadi Deniz." diye söyleniyorum.
Bu evrensel konu, neşeli bir hikâyeye dönmüş. Üstelik bu yavrunun iki kol ve iki   bacağı yerine tam sekiz kolu var! Sekiz kol deyince insanın  gözü korkuyor. Oysa bu iki insan yavrusuna eşit sayıda uzuv demek. Büyük şehirde yaşayıp sabah erkenden iki yavrusunu giydirip okula gönderen ve işe giden kahraman annelerin karşısında şapka çıkartıyorum.
Kahramanımız Nino, bir ahtapot yavrusu. Okula gitmek üzere hazırlanacak. Bu, sekiz delikli eldiven, sekiz delikli önlük, sekiz delikli mont giy(dir)mek demek. Mutsuz olan kim? Annesi diye tahmin yürütenler fena halde yanılıyor. Annesi sabahın köründe kalkmış, elbisesini giymiş, topuzunu yapmış, incisini takmış, yüzünde kocaman bir gülümseme Nino'yu uyandırmak için odasına geliyor.
Kitaptan:

Nino ahtapot yavrusu olmaktan bıkmıştı,
Her günkü karmaşadan usanmıştı,
Yalvarıyordu her gün Tanrı'ya,
Dönüşmek istiyordu yılanbalığına.
Ne kolay olacaktı giyinmek,
Tek delikli giysiden bütün vücudu geçirmek.
"Sen bizim için çok özelsin,
İnan olduğun gibi çok güzelsin.
Kolaylaşacak giyinmek biraz büyüyünce,
Ahtapot olmayı seveceksin gelişip güçlenince."
Kulağa ne hoş geliyordu,
Annesi böyle söyleyince.

Nino'nun sıradan bir gününü ve sorununu öğreniriz. Hikâye ilerler. O da ne? Yolda her zamankinden başka bir farklılık vardır. Servis otobüsü ilerleyemez. Yılanbalığının yuvası yola çökmek üzeredir. Kaçacaktır kaçmasına ama koynundaki yüzlerce yumurtayı kim kurtaracaktır? Çaresiz bekler. Nino bir anda fırlar. Bir koluyla anneyi dışarı iter, diğer kollarına yüzlerce yumurtayı doldurur ve doğmamış yavruları kurtarır. Kahraman Nino, artık sekiz kollu olmaktan da, ahtapot olmaktan da mutludur.
Deniz altında geçen animasyonları çok severim. Kayıp Balık Nemo, Köpekbalığı Hikâyesi... Dolayısıyla bu kitabın görsellerini de çok sevdim. Nino'nun odasında duvarda asılı sekiz kollu kıyafetler, babasının sabah üç dört kolla Nino'nun ağzına bir şeyler tıkıştırması, lapa lapa yağan kar (Feridun Oral kar resimlemeyi seviyor galiba), servis otobüsü, sıkışmış trafik, rengârenk balıklar, Nino'nun evinde yanan şömine... Biz anne kız bu kitabı çok sevdik, baş ucumuza koyduk.


Kategori: Doğan Kardeş
Yazar: Sara Şahinkanat
Resimleyen: Feridun Oral
Okul Öncesi
Sayfa: 36
Ölçü: 20.5 x 28 cm
ISBN: 978-975-08-1466-2
YKY'de 1. Baskı: Ağustos 2008
YKY'de 11. Baskı: Eylül 2013
 
 

8 Mart 2014 Cumartesi

KİM KORKAR KIRMIZI BAŞLIKLI KIZDAN?

Kitaptan
Yavru kurt sarıldı annesinin boynuna
Dedi "Anne ben artık büyüdüm.
Gideceğim tek başıma ormana.
Biraz dolaşıp hava almaya."
Annesi sevgiyle baktı yavrusuna
Küçük kurdu oturttu kucağına...
"Hele otur da biraz şuraya
Önce cevap ver birkaç soruya.
Bakalım hazır mısın gitmeye
Tek başına ormana."
 
Nasıl endişelenmesin değil mi ama? Hele bir de karşılaşırlarsa kırmızı başlıklı kızla, yavru kurdun başına neler geleceğini bilmeyen var mı koca ormanda?
Kurdun kaderi bellidir. Kırmızı başlıklı kızı kandıracak, büyükanneyi mideye indirecek, derenin kenarında bir ağaç gölgesinde uyurken avcı tarafından karnı yarılacak, dereye itilecektir. Öyleyse!..
Kural 1:
(Anne kurt salonda koltukta oturmaktadır. Yavru kurt coşkuludur. Şövalede kırmızı başlıklı kızın resmi dikkat çekmektedir.)
Kolunda sepetiyle kırmızı başlıklı bir kız çıkarsa yoluna, ona görünmeden kaç ve saklan!
Kural 2:
(Anne kurt, mutfakta bir yandan öğle yemeği hazırlamaktadır. Tezgahta brokoli, havuç, marul, turp, soğan ve sarımsak vardır.)
İçinde alev alev yanan bir şöminenin olduğu, hasta bir büyükannenin yattığı kulübe görürsen ne kadar üşümüş ve acıkmış olsan da kesinlikle içeri girme, kimselere görünmeden kaç!
Kural 3:
(Öğle yemeği yemektedirler. Menü: Ekmek, çorba, salata, brokolili makarna. Bu kurtların yeme alışkanlığına neler olmuş acaba?)
Annesi, yavru kurdun ilk iki kuralı öğrenmiş olmasından memnun sorar:
"Diyelim ki karnın tok, uykun da çok. Derenin kenarında da bir ağaç gölgesi. Kaçırılır mı keyfin böylesi?"
Yavru kurt "Kaçırılmaz." demesin mi? Duymamış mı hiç eski hikâyeyi? Kim anlatacak şimdi avcılardan gelebilecek tehlikeyi? Nasıl koruyacak küçük yavru kendisini?
Annesi telaşlanır. Ancak yavru kurdun işe yarayacak bir planı vardır! Planı merak mı ettiniz? O da kitabın sürprizi olarak kalsın.
Çizimler çok güzel. Hikâye eğlenceli, dili de kafiyeli. Ancak bizim küçük kitap kurdu yavru kurdu pek sevmedi.
Kırmızı Başlıklı Kız aslında ona uzun zamandır anlattığım masallardan biri. Ancak iki metin arası göndermeleri ve esprileri anlamadığı için sanırım kitap ilgisini çekmedi. Brokolili makarna yemelerini garip ya da komik de bulmadı. Tıpkı Kırmızı Elma kitabında bir küçük elmayı bir ayı, bir tilki, bir tavşan, bir fare yemeleri ve ayının ininde koyun koyuna yatmalarını yadırgamadığı gibi. Önyargısız olmak böyle bir şey galiba.
Kırmızı Başlıklı Kız'ı Deniz'e ilk anlattığımda gözlerini kocaman açıp ilgiyle dinledi. "Avcılar gelip kurdun karnını kesip büyükanneyi çıkarttı." dememe kadar her şey yolundaydı. Bir anda "Avcı çıkarmadı." diyerek ağlamaya başladı. O zaman bugünkünden bir yıl daha tecrübesiz bir anneydim. Ne olduğunu, niye ağladığını anlayamadım. Sonunda "Kim kurtarsın?" diye sormak geldi aklıma.
"Ben kurtardım!" dedi. Ondan sonra bizim için masalın sonu hep böyle bitti.
"Anneanneyi kim kurtardı Deniz?"
"Ben kurtardım! Kurdun karnını kıtır kıtır kestim çıkardım."
"Anneanne ne dedi?"
"Teşekkür ederim Deniz dedi."
Anlaşılan Deniz, kurtların etobur kalmasını, büyükanneyi bütün olarak yutmasını, karnının kıtır kıtır kesilip büyükannenin kurtarılmasını daha çok seviyor. Ben hikâyenin tersinden yazılmasını, kurtların kötü imajlarının yerle bir edilmesini, anne kurdun çocuğunu ormanda başına gelebilecek tehlikelere (kırmızı başlıklı şirin bir kız!) karşı uyarmasını, kitaplıklarında bulunan kitapları (Şimdiki Kurtlar Bir Harika, Benim Adım Kırmızı, Çalıkurdu), rengârenk resimleri çok eğlenceli buldum.
 


Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği 2009 Yılın En İyi Resimli Öykü Kitabı ödüllü
Yazan Sara Şahinkanat
Resimleyen Ayşe İnan Alican
Kırçiçeği Yayınları
3-8 yaş

3 Mart 2014 Pazartesi

SÜPÜRGEDE YER VAR MI?

Cadıları nasıl bilirsiniz?
Burnunda bir et beni olan, siyah pelerinli, sivri şapkalı, uçan süpürgesine bindi mi giden, kazanında büyüler yapan, doğaüstü güçlerini kötü amaçlarla kullanan bir kadın. Yetişkinlerin, çocukların hatta küçük çocukların bile cadı algısı bu. Deniz de zaman zaman evde "cadıcılık" oynuyor. Küçük sepetini elmalarla dolduruyor. "Elma ister misin? Elmalarım var." Uzattığı elmayı aldığımız zaman da "Yeme. Zehirli elma o!" diyerek bizi uyarıyor. Sizi Deniz kadar iyi bir cadıyla tanıştırayım.
Bu cadının bir adı yok. Yukarıdaki cadı tarifine tıpatıp uyan klasik bir cadı o! Eğri büğrü burnunda bir büyük et beni olan, bir eliyle sihirli değneğini, diğer eliyle kara kazanını  tutan, kafasında sivri şapkası, sırtında siyah pelerini, kedisiyle süpürgesine binmiş uçmakta olan klasik cadı.
Rüzgâr birden coşup kudurup bizim cadının şapkasını kafasından uçurana kadar her şey yolundadır. Sonrasında macera başlar.
"İniyoruz!" diye haykırdı cadı, hemen yere kondular,
Her yeri aradılar taradılar
şapkayı bir türlü bulamadılar.
Birden çalıların ardından
tozu dumana katarak
Bir köpek fırlayıverdi
ağzındaki şapkayı sallayarak.
Kibarca bıraktı yere, heyecanla dedi ki
(bu arada cadı şapkayı kapmış
başına takmıştı bile),
"Ben bir köpeğim meraklı mı meraklı ,
Benim gibi bir köpeğe de
süpürgede yer var mı?"
"Var!" diye haykırdı cadı,
köpek de süpürgeye atladı.
Cadı parmağının ucuyla süpürgeye tıklattı,
hooop! Uçup gittiler.
Rüzgârın şiddeti arttıkça artar, cadının sırayla kurdelesi ve sihirli değneği de yere düşer. Yere inip ararlar. Her defasında yukarıdakine benzer inme, arama, bulma sahneleri yaşanır. Süpürgenin bir yeni yolcusu daha vardır. Son olarak bir cadı, bir kedi, bir köpek, bir kuş ve bir kurbağayla uçan süpürge bu kadar ağırlığa dayanamaz çat diye ortadan kırılır. Kedi, kurbağa, köpek kendilerini bir bataklığın içinde bulur, cadıysa bir aç ejderhanın önünde.
Ağzı sulanan ejderha tam cadıyı midesine indirecekken bir korkunç canavar belirir hendekte. Bremen mızıkacıları misali üst üste binen köpek, kedi, kurbağa ve kuş üzerlerinden akan çamur ve bir ellerinde tuttukları kırık süpürgeyle oldukça korkutucudur. Hepsi kendi sesiyle bağrır. Vıraklayan ve havlayan, hırlayan ve gaklayan bir sesle "BU BENİM CADIM! Çek arabanı!" diyen canavara yem olmaktansa sabah kahvaltısını bırakıp uçarak kaçar ejderha.
Cadı teşekkür eder. Çamura bulanmış hayvanlar temizlenir. Yeni ve sağlam uçan süpürge için kollar sıvanır. Kazana bir tutam sevgi, bir tutam dostluk, bir tutam minnet, bir nilüfer, bir kozalak, bir dal, bir kemik atılır. Tinimini, dandini, minimini, BOOM!
Muhteşem süpürge hazırdır.
 
 
 
Yazan Julia Donaldson
Resimleyen Axel Scheffler
Türkçeleştiren Yıldırım Türker
Popcore Çocuk Kitapları
Okul öncesi