Bu Blogda Ara

1 Aralık 2014 Pazartesi

YA SONRA?

Tudem yayınlarından Ekim ayında çıkan Balık Tutma Dersi kitabı dikkatimi çekmiş, Deniz'e alınacak kitaplar listesine girmişti. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivalinde gösterilen Kimin Umrunda? (Who Cares) filminde aynı anekdottan sanki anonimmiş gibi bahsedilince tekrar aklıma düştü ve festivali takip eden günlerde aldım.
Metin Heinrich Böll'e ait, hikâyeyi aslına uygun olarak Bernard Friot kısaltarak uyarlamış, Emile Bravo ise resimlemiş. Bir çocuğun kütüphanesinde olmazsa olmaz!
Deniz'e bu aralar neden sorusuna “İşte” diye cevap vermemesi gerektiğini, “İşte”nin bir cevap olmadığını, ne düşündüğünü anlayabilmem için “Çünkü” ile başlayan cevaplar vermesi gerektiğini öğretiyorum. Bazen unutuyor, “Neydi anne, ne diyecektim, çünkü müydü?” diye soruyor ve bilseniz ne tatlı cevaplar veriyor. Deniz'e anlatır gibi yazayım istedim. Bu kitabı sevdim çünkü...
Yaşamak için mi çalışıyoruz yoksa çalışmak için mi yaşıyoruz ikilemini her yaştan okurun anlayabileceği bir dille cevaplıyor. Fazla fazla aldığımız ayakkabılar, çantalar, eskimeden yenilenen tencereler, tavalar, bardaklar, gerçekten ihtiyaç duymadığımız hâlde satın aldığımız onlarca ıvır zıvır, onları saklamak için almak zorunda kaldığımız depolama gereçleri (dolaplar, kutular), onları üretmek için kullanılan elektrik... Geçtiğimiz günlerde Alakır vadisinde yapımı planlanan 8 Hes'ten elde edilecek elektriğin bir AVM'nin enerji ihtiyacını karşılayabileceğini okudum. Bir AVM'nin elektrik ihtiyacı karşılansın diye 70 km uzunluğunda 20 km genişliğindeki vadi, içindeki canlılarla birlikte geri dönüşümsüz bir şekilde yok ediliyor. Rahatını kaçırdığımız hayvanların, kuşların, böceklerin, ağaçların ah'ı var üzerimizde. Bu şekilde devam etmemiz mümkün değil. Ekolojik temelli bir değişime ihtiyacımız var hemen, şimdi! Bugünün çocukları, yarının yetişkinlerini doğaya yakın yetiştirmeliyiz. Onlara satın aldığımız balıkların market ya da balık hali tezgâhlarında sınırsızca bizi beklemediğini, yumurtlamadan avlanıldıkları takdirde balıkların soylarının tükeneceğini, o yüzden de bu ihtiyar balıkçı gibi kendine yetecek kadar avlanmak gerektiğini öğretmeliyiz.
Hikâyemiz Batı kıyılarındaki küçük bir limanda geçer. Limanda yürüyüş yapan bir turist kayığında uyuyan balıkçının fotoğrafını çeker. Deklanşörün sesinden rahatsız olan balıkçı uyanır. Turist meraklıdır. Acaba bu güzel havada balıkçı neden avlanmaya gitmek yerine kayığında uyumaktadır? Kayığa atlar, sohbet başlar. Balıkçının cevabı hazırdır: "Daha bu sabah balığa çıktım da ondan. Bugün tekrar denize açılmamı gerektirmeyecek kadar iyiydi. Sepetlerimden dört ıstakoz çıktı. Neredeyse iki düzine de uskumru tuttum. Yarına da yeter... Ertesi güne de!" 
Turist ikna olmaz. Günde bir kez yerine iki, üç ya da dört kez avlanmaya çıkarsa neler olabileceğini anlatmaya başlar. İkinci bir kayık, motorlu tekneler, soğuk hava deposu, bir balık restoranı, füme balık tesisi, konserve balık fabrikası, Paris'e canlı ıstakoz ihracatı... Sonra da... turist cümlesini tamamlayamaz. Hayalleri tam o anda biter, sonrası yoktur. "Sonra... Buraya, limana gelip bu muhteşem denizi seyreder, güneşin altında keyifle uyuyabilirsiniz."


Balık Tutma Dersi 
Metin Heinrich Böll
Uyarlayan Bernard Friot 
Resimleyen Emile Bravo 
Türkçeleştiren Figen Müge Erel 
Desen Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder