Tudem yayınlarından
Ekim ayında çıkan Balık Tutma Dersi kitabı dikkatimi
çekmiş, Deniz'e alınacak kitaplar listesine girmişti.
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivalinde gösterilen Kimin
Umrunda? (Who Cares) filminde aynı anekdottan sanki anonimmiş gibi bahsedilince tekrar aklıma düştü ve festivali takip eden
günlerde aldım.
Metin Heinrich Böll'e
ait, hikâyeyi aslına uygun olarak Bernard Friot kısaltarak
uyarlamış, Emile Bravo ise resimlemiş. Bir çocuğun
kütüphanesinde olmazsa olmaz!
Deniz'e bu aralar neden
sorusuna “İşte” diye cevap vermemesi gerektiğini, “İşte”nin
bir cevap olmadığını, ne düşündüğünü anlayabilmem için
“Çünkü” ile başlayan cevaplar vermesi gerektiğini
öğretiyorum. Bazen unutuyor, “Neydi anne, ne diyecektim, çünkü
müydü?” diye soruyor ve bilseniz ne tatlı cevaplar veriyor. Deniz'e anlatır gibi yazayım istedim. Bu
kitabı sevdim çünkü...
Yaşamak için mi
çalışıyoruz yoksa çalışmak için mi yaşıyoruz ikilemini her
yaştan okurun anlayabileceği bir dille cevaplıyor. Fazla fazla
aldığımız ayakkabılar, çantalar, eskimeden yenilenen
tencereler, tavalar, bardaklar, gerçekten ihtiyaç duymadığımız
hâlde satın aldığımız onlarca ıvır zıvır, onları saklamak
için almak zorunda kaldığımız depolama gereçleri (dolaplar,
kutular), onları üretmek için kullanılan elektrik... Geçtiğimiz günlerde Alakır vadisinde yapımı planlanan 8 Hes'ten elde
edilecek elektriğin bir AVM'nin enerji ihtiyacını
karşılayabileceğini okudum. Bir AVM'nin elektrik ihtiyacı
karşılansın diye 70 km uzunluğunda 20 km genişliğindeki vadi, içindeki canlılarla birlikte geri dönüşümsüz bir şekilde yok
ediliyor. Rahatını kaçırdığımız hayvanların, kuşların,
böceklerin, ağaçların ah'ı var üzerimizde. Bu şekilde devam
etmemiz mümkün değil. Ekolojik temelli bir değişime ihtiyacımız
var hemen, şimdi! Bugünün çocukları, yarının yetişkinlerini
doğaya yakın yetiştirmeliyiz. Onlara satın aldığımız
balıkların market ya da balık hali tezgâhlarında sınırsızca
bizi beklemediğini, yumurtlamadan avlanıldıkları takdirde balıkların soylarının
tükeneceğini, o yüzden de bu ihtiyar balıkçı gibi kendine
yetecek kadar avlanmak gerektiğini öğretmeliyiz.
Hikâyemiz Batı kıyılarındaki küçük bir limanda geçer. Limanda yürüyüş yapan bir turist kayığında uyuyan balıkçının fotoğrafını çeker. Deklanşörün sesinden rahatsız olan balıkçı uyanır. Turist meraklıdır. Acaba bu güzel havada balıkçı neden avlanmaya gitmek yerine kayığında uyumaktadır? Kayığa atlar, sohbet başlar. Balıkçının cevabı hazırdır: "Daha bu sabah balığa çıktım da ondan. Bugün tekrar denize açılmamı gerektirmeyecek kadar iyiydi. Sepetlerimden dört ıstakoz çıktı. Neredeyse iki düzine de uskumru tuttum. Yarına da yeter... Ertesi güne de!"
Turist ikna olmaz. Günde bir kez yerine iki, üç ya da dört kez avlanmaya çıkarsa neler olabileceğini anlatmaya başlar. İkinci bir kayık, motorlu tekneler, soğuk hava deposu, bir balık restoranı, füme balık tesisi, konserve balık fabrikası, Paris'e canlı ıstakoz ihracatı... Sonra da... turist cümlesini tamamlayamaz. Hayalleri tam o anda biter, sonrası yoktur. "Sonra... Buraya, limana gelip bu muhteşem denizi seyreder, güneşin altında keyifle uyuyabilirsiniz."
Balık Tutma Dersi
Metin Heinrich Böll
Uyarlayan Bernard Friot
Resimleyen Emile Bravo
Türkçeleştiren Figen Müge Erel
Desen Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder