Bu Blogda Ara

24 Şubat 2014 Pazartesi

ELMER VE HİPOPOTAMLAR

Çocuk Kütüphanesinde bulduğum hazinelerden biri daha. Kütüphaneye olan ilgi her nedense çok az. O güzelim kitaplar raflarda yerini alıyor ve bekliyor. Aldığım kitapların her biri  sadece iki, üç bilemedin beş kere ödünç alınmış. Çanakkale'deki kitapçılar çocuk kitaplarına hâlâ yeterince önem vermiyor. Şehirde bulabileceğiniz en güzel çocuk kitapları kütüphanede ve ücretsiz. Kayıt olmak için nüfus cüzdanınızı veriyorsunuz, hepsi  bu.
Elmer, İngiliz yazar ve çizer David Mckee'nin yarattığı bir kahraman. Yazar, kahramanına Elmer the Patchwork Elephant adını vermiş. Patchwork, bildiğiniz kırk yama. Türkçeye rengârenk fil Elmer diye çevrilmiş. Gerçekten de çok renkli bir fil Elmer, sarı, turuncu, kırmızı, pembe, mor, mavi, yeşil,
siyah, beyaz. Bizim Deniz'le boyadığımız hayvanlar gibi. Ona boyama kitaplarını doğada gördüğü gibi boyamak zorunda olmadığını, bütün renklerin güzel olduğunu (yoksa sadece koyu yeşil ve mor kullanıyor) söylüyorum. Sonra gökkuşağı renklerinde neşeli balıklar, aslanlar, kuşlar boyuyoruz. Bence bu çok daha eğlenceli. Onu sınırları taşırmamaya ya da "Hayır onun rengi şu!" diye yönlendirmeye çalışanlara çok kızıyorum. Hemen mani oluyorum. Henüz üç yaşında olmayan bir çocuğun şimdiden kalıplara sokulması, çok renkliliğini kaybetmesi en son isteyeceğim şey. Neyse ki Deniz henüz evde, eğitim çarkının dişlerinde ezilmemiş, renkli, babasının deyişiyle bohem bir çocuk. Elmer da böyle bir fil işte! Renklerini kaybetmemiş, solmamış, sürüden ayrılan, neşeli, yardımsever, iyi niyetli, empati kuran, çözüm üreten şahane bir fil. İngilizcede yaklaşık 30 tane Elmer kitabı var. Serinin ilk kitabı Elmer. Kırçiçeği Yayınları altı kitabı türkçeleştirmiş. Tesadüfen keşfettiğimiz Elmer dizisini okumaya Elmer ve Hipopotamlar ile başladık.
Elmer bir gün ormanda aslan ve kaplanla sohbet ederken öfkeli filler yanına gelir. Hipopotamlar gelip ırmaklarına yerleşmiştir. Elmer'dan onları kovmasını isterler. Elmer, "Ya gitmek istemezlerse?" der. Sürüden farklı düşünür! Konuşmak üzere hipopotamların yanına gider. Hipopotamlardan biri "Elmer, bizi istemediğinizi biliyoruz ama ırmağımız kurudu, biz susuz yaşayamayız." der. (Öyle ya kim durduk yere evini bırakıp mülteci olmak ister? Savaş, iç savaş, kuraklık, yoksulluk...) Elmer, onlara "Burada istedikleri kadar kalabileceklerini, kendisinin fillerle konuşacağını" söyler ve gider. Gri fillerin yanına gider ve durumu açıklar. Adam sendeciler, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasıncılar bu ormanda da vardır. "Onların ırmağının kurumasından bize ne? Irmak hepimize yetmez." diyerek itiraz ederler. "Bir düşünsenize," der Elmer "ya bizim de ırmağımız kurusaydı?" Homurdanan filleri ikna eder. (Empati) Sonra sorunu tespit etmek üzere hipopotamların ırmağına gider. Kurumuş ırmağın kaynağına kadar ilerler. Büyük bir taş yığınının suyun akışını engellediğini görür. (Teşhis) Geri dönerken kuzeni Wilbur'a rastlar. Onu da yanına alıp fillere durumu açıklar. "İyi ya," der fillerden biri "gidip taşları çeksinler." Elmer ve Wilbur onlara hipopotamların hortumu olmadığını, tek başlarına bu işin çok uzun zaman alacağını ve o zamana kadar hipopotamların kendileriyle ırmakta kalmak zorunda olduklarını söyleyerek ikna eder. (Çözüm planı) Ertesi gün hep birlikte ırmağa gider, taşları çekerler. Su yolunu bulur. Yorgun ve toz içinde kalan hayvanlar hep birlikte ırmağın sularında yıkanır ve oynarlar. Mutlu son!
İçimi ısıtan sıcacık bir  hikâye. Deniz de çok sevdi. Elmer ve arkadaşlarının taşları çektiği resimde Elmer öylece dururken çizilmiş. İlk üç okumada Deniz, bu duruma "Neden Elmer taş taşımıyor?" diyerek itiraz etti. Her defasında ona bir taş göstererek "Elmer bunu taşımış, koymuş, şimdi yeni bir tane almaya gidiyor." diyerek sorunu çözmeye çalıştım. Sanırım ikna oldu. Dün gece babasına okuturken "Baba bak! Elmer bu taşı buraya koydu. Bir tane daha almaya gidiyor." diyordu.
 
 
Elmer ve Hipopotamlar
Yazan ve Çizen: David Mckee
Çeviren:
Kırçiçeği Yayınları
3-7 yaş
 

19 Şubat 2014 Çarşamba

PİRİNÇ LAPASI VE KÜÇÜK EJDERHA

Minikler ve Canlarını Sıkan Hep Aynı Yemekler...

Deniz'e kitap yetiştiremiyoruz. Geçen gün, "Bu kipakların hepsini okudum anne." diyerek üzüntüsünü dile getirince cumartesi günü yeni ve eğlenceli bir kitap bulmak üzere kütüphaneye gittim. Okul öncesi kitapların bulunduğu raflar, bu minik insanların ulaşabileceği yükseklikte olduğu için pazarlardaki ne alırsan 5 TL'lik tezgâhlardan farksız. Sabredin ve karıştırmaya devam edin. Ben Feridun Oral'ın Pirinç Lapası ve Küçük Ejderha adlı kitabını buldum.
"Hayır onu yemiycem!" , "Yumurta mı? Iıı, hayır anneciğim teşekkür ederim." , "Başka bir şey istiyorum.", "Üçgen bir şey, yuvarlak bir şey, kahverengi bir şey, tatlı bir şey, beyaz bir şey..."
Bizim evdeki yemek öncesi diyaloglar böyle. Pirinç Lapası ve Küçük Ejderha kitabında yaygın bir konuyu ele almış Feridun Oral, minikler ve canlarını sıkan yemekler... Küçük ejderha haklı üstelik.
Kim haftanın yedi günü her öğün haşlanmış pirinç lapası yemek ister? Küçük ejderhanın seçebileceği tek şey hangi kâsede yiyebileceği... Sırtındaki kanatlara ve ağzından çıkan devasa aleve rağmen küçük ejderhanın yerinde olmak istemezdim.


Tadımlık:
Bir sabah kahvaltıda, küçük ejderha en sevdiği yiyecek olan pirinç lapasına dokunmamış. ‘Yarın doğum günüm, artık büyüdüm. Pirinç lapası yemek istemiyorum. Değişik bir şey yemek istiyorum!’ demiş. ‘Mesela ne?’ diye sormuş babası. ‘Tatlı mı, tuzlu mu?’ demiş annesi. ‘Bilmiyorum, ne tatlı ne de tuzlu, belki biraz etli, biraz da meyveli, belki de hiçbiri!’ demiş küçük ejderha.

Hikâye, küçük ejderhanın doğum gününden bir gün önce artık büyüdüğünü, kendi yiyeceğini seçebileceğini söylemesiyle başlıyor.
Küçük ejderha, sepeti koluna takar ve kendini yollara vurur. Evden çıkarken "Beni merak etmeyin, akşam yemeğine beklemeyin!" demeyi de ihmal etmez. Amacı yeni değişik bir yiyecek bulmaktır.
Yol boyunca çeşitli hayvanlarla karşılaşan küçük ejderhanın aklından türlü türlü yiyecek seçenekleri geçer. Çilek toplayan bir fare (çilekli fareli bir tart?), böğürtlen toplayan bir oklu kirpi (kirpi oklarında böğürtlen?), havuç toplayan bir tavşan (havuçlu, tavşanlı kek?), portakal ağacının altında uyuyan bir ördek (portakallı ördek?), hindistan cevizi toplayan bir maymun (hindistan cevizli maymun pastası?) Küçük ejderha ne yiyeceğini düşünürken ayağı sepete takılır. Paldır küldür göle kadar yuvarlanır ve bayılır. Göl kenarında su içen fil hortumuyla küçük ejderhaya su püskürtür. Kendine gelen küçük ejderha karnını bu suyla doldurur. Karnı iyice doyan ejderha, yol boyunca karşılaştığı hayvanları yemekten vazgeçer, onları doğum gününe çağırır. Sonunda dostluk kazanır. Küçük ejderha, vejetaryen diyetine devam eder.

Yazan ve Resimleyen Feridun Oral
YKY
3-8 yaş

13 Şubat 2014 Perşembe

KASABANIN EN ŞIK DEVİ

Deniz'e onunla okuduğumuz kitapları yazdığım bir blog olduğunu söylemiştim. Dün gece aklına geldi.
"Anne, sen okuduğumuz kipakları bilgisaarda nereye koyuyorsun? Göstersene."
Gece saat 10'u geçiyordu. Babasıyla bizim yatakta bence sıkıcı bir kitap okuyorlardı, Yeraltı. Deniz'in teklifi üzerine laptopu ve modemi açtım. Deniz'e tek tek yazdığım yazıları ve kitapların resimlerini gösterdim.
"Bu kitabı biliyor musun?"
"Evet, Annemin Çantası, Pırtık Tekir, Papatya ve Koyunlar..." ve diğerlerini de tek tek saydı. Yüzündeki mutlu ve coşkulu ifade görmeye değerdi. Ne de olsa bu ikimizin bloguydu.
 "Bu hafta ne yazayım Deniz?"
"Bence bu olabilir anne."
Gösterdiği kitap Kasabanın En Şık Devi idi. Babasının bilmediği kipak...



George bildiğiniz devdir işte, kasabanın en hırpani devi. Kıyafetleri rahattır ancak hiç şık değildir. Sürekli bir yamalı gecelik ve sandaletlerle dolaşır. Günün birinde XXXX.....XXL (bildiğiniz dev ölçüsü) kıyafetler satan bir dükkân görünce kendisine yeni kıyafetler almaya karar verir. Kafasını küçük dükkânın kapısına dayar ve kendisine şık bir gömlek, şık bir pantolon, şık bir kemer, şık bir çizgili kravat, yanlarında baklava desenleri olan şık çoraplar bir de pırıl pırıl şık bir çift ayakkabı satın alır. Eski kıyafetlerini dükkânda bırakır. Hevesle yenilerini giyer. Artık kasabanın en şık devidir. Yeni görünümüyle gurur duyar. 
George devdir, bildiğiniz dev, kocaman elleri, kocaman kolları ve kocaman kalbi olan. Kaldırımda içli içli burnunu çeken zürafanın yanından geçip gidemez. "Derdin ne?" diye sorar. "Ne olacak, boynum," der zürafa "çok uzun ya, çok üşüyor. Keşke uzun, sıcacık bir atkım olsaydı."
"Üzüldüğün şeye bak." der George. Çoraplarına hiç uymayan çizgili kravatını çıkarıverir boynundan, zürafanın boynuna dolayıverir. Yine de mutludur. Bir ıslık tutturur. Hâlâ kasabanın en şık devidir. Yol boyunca yardımına ihtiyaç duyan pek çok hayvan görür, teknesinin yelkeni yırtılan keçi, evi yanan beyaz fare ailesi, uyku tulumu su birikintisine düşen tilki, bataklığı geçemeyen köpek...
Her birine üzerinden çıkardığı yeni kıyafetlerinden birini vererek yardım elini uzatır. Her defasında bir de bahanesi vardır: "Zaten pantolonumdan çıkıp duruyordu.", "Zaten ayağıma vuruyordu.", "Zaten parmaklarım kaşınıyordu." Islık çalıp şarkı söylemeye devam eder. Hâlâ kasabanın en şık devi olduğunu düşünmektedir.
Bataklığı geçmeye çalışan köpeğe göbeğini sıkan kemerini verince işler değişir. Pantolonu düşer, kırmızı külotu gözükür ve çok üşür. Tam burası evdeki minik "okutmadanyatmaz"ın  daha ben sayfayı çevirirken kıkır kıkır güldüğü yer.
George dükkâna gidip yeni kıyafetler almaya karar verir. O da ne? Dükkân kapalıdır! Kendisini yol boyunca karşılaştığı hayvanlar kadar üzgün ve mutsuz hisseder. Gözlerinden bir damla yaş süzülür. Birden eski kıyafetlerinin olduğu çantayı görür. Onları giyer. Artık şık değildir. Ancak eski kıyafetlerinin içinde çok rahattır. Evine doğru yola çıkar. Evinin önünde yardım ettiği hayvanlar onu beklemektedir. George'un yaptığı iyilikler karşılıksız kalmaz. Küçük dostlarının onun için bir sürprizi vardır.
Paylaşmak şık görünmekten daha önemlidir.

Kasabanın En Şık Devi
Yazan: Julia Donaldson
Çizen: Axel Scheffler
Türkçeleştiren: Yıldırım Türker
Popcore Çocuk Kitapları +3


8 Şubat 2014 Cumartesi

ANNEMİN ÇANTASI

Anne çantaları sihirlidir. Kendi çantamdan biliyorum. Bakmayın kendi çantam dediğime, Deniz'le dışarı çıktığımız zamanlarda tek bir çanta kullanıyoruz, Deniz'in sırt çantası... Onun ön gözüne cüzdanımı, anahtarlarımı, telefonumu koyuyorum, hepsi bu!
Parka gidiyoruz. Üstü mü kirlendi, hop temiz  bir kıyafet çıkıyor çantadan, terlediğinde sırtına koymak için bir mendil, acıktığında yemesi için kuruyemiş, meyve, pipetli sade süt (Deniz'e asla şekerli ya da meyveli, nesquikli süt vermedim, diş hekimi hassasiyeti olsa gerek), sıkıldığında okumak için kitap, resim yapması için boya kalemleri, boyama kitabı, oynaması için  parmak kuklalar... Hazine sandığından çıkan her yeni parça kızımın gözlerinin fal taşı gibi açılmasına ve "Anne, bunu da mı aldın?" diye sevinmesine yol açıyor.
Annemin Çantası, anne çantalarının bu kerametini, sihrini anlatan bir hikâye. Ben çok sevdim. Hatta Deniz'den daha çok sevdim. Radikal kitap ekinde kitap tanıtımını okuduktan kısa bir süre sonra Çağlar İstanbul'dan bu kitapla döndüğünde çok şaşırdım ve sevindim. Kitap tanıtımını okuduğunu ya da konuştuğumuzu düşündüm. Ama değilmiş, raflara bakarken ilgisini çekmiş. Büyük bir heyecanla kitabı alıp okumaya başladım. O sırada başka  şeylerle ilgilenen Deniz duruma el koydu. "Anne sessiz oku!"
Çizimleri, konusu bence harika.

Kadınların Koca Çantalarının İçinde Neler Var Neler?
Sara Şahinkanat’ın yazdığı, Ayşe İnan Alican’ın muhteşem resimlerle hayat kazandırdığı Annemin Çantası, her zaman alay ya da merak konusu olan bir konuya açıklık getiriyor. Kadınların çantasında neler var neler? Böyle bir kitap, iki duyarlı kadının ortak ürünü olunca, ortaya müthiş bir sonuç çıkıyor. Aslolan çanta değil, çantalarında taşıdıkları “hayat”la kadınlar çünkü… Bir çocuğun gözünden kaleme alınan Annemin Çantası, yazar ile çizerin ortak kitapları Beyoğlu Macerası – Bilgi Avcıları Gizli Görevde ve Üç Kedi, Bir Dilek kitapları gibi, yine çok sevilecek. (kitabın tanıtım bülteninden)

Güzel bir yaz günü iki kardeş, anneleriyle ve hikâyeye adını veren kocaman anne çantasıyla birlikte parka giderler. Parkta kardeşlerden birinin pantolonu yırtılır, diğerininki çamurlanır. Çanta açılır ve anne iki kardeşe de temiz kıyafetler çıkarır. Yoksa bu çanta sihirli midir? Öyle ya, tam ihtiyaç duydukları anda gereken şeyleri nereden bilmektedir? Yara bandı, merhem, öykü kitabı, yiyecek, su...
Parktan sonra deniz havası almak için motora binerler. Hop, bu sefer martılar için bayatlamış ekmek dilimleri çıkar çantadan. Evet çanta kesinlikle sihirlidir, yoksa sihirli olan anneler midir? O da ne, dönüş yolunda motor bozulur. Peki annenin sihirli çantası buna da çare olabilecek midir?
Yazan Sara Şahinkanat
Resimleyen Ayşe İnan Alican
YKY
5-8

1 Şubat 2014 Cumartesi

PIRTIK TEKİR

Julia Donaldson - Axel Scheffler ikilisinden harika bir hikâye daha. Orjinal ismi Tabby Mc Tat.
Pırtık Tekir, bir sokak çalgıcısı olan Hüsnü'nün kedisidir. Hüsnü gitar çalar, şarkı söyler, Pırtık Tekir de Hüsnü'nün şarkılarına miyavlamalarıyla eşlik eder. Yoldan geçenler onları dinler, şarkılarını beğenenler önlerinde duran eski ekose şapkaya para atar. Günleri bu şekilde geçer. Taa ki ... 
O sabahın herhangi bir sabahtan farkı yoktur. Hüsnü bir evin önünde oturmuş sandiviçini yerken Pırtık Tekir dolaşmaya çıkar ve hayatının kedisiyle karşılaşır: Karpati. Onunla havadan sudan, dereden tepeden konuşur arkadaş olur. O esnada bir kapkaççı eski ekose şapkayı çalar. Hüsnü, kapkaççıyı kovalarken çözülmüş bağcığına basıp düşer. Başından ve bacağından yaralanarak hastaneye kaldırılır. (Uzun süre Denizle bu sayfayı aşamadık. "Neden düştü anne?", "Ambulansı kim çağırdı?", "Bu kadınla çocuk kim?", "Başına ne oldu?", "Kafasına ne oldu?"... gibi sorularına defalarca ve defalarca cevap verip ilerlediğimde "Anne, bir dakka, dur!" diyerek sayfaları geri çeviriyor ve tekrar aynı soruları soruyordu. Hatta kitabı okumaya doğrudan o sayfadan başlamamı istiyordu. Bir zaman sonra hikâyenin kalanı da ilgisini çekti. Ve okuyabildik.)
Pırtık Tekir, Karpati'nin yanından ayrılır. Hüsnü yerinde yoktur. Pırtık Tekir, gece gündüz onu arar. Bir hafta sonra onu açlıktan zayıflamış bir halde sokakta bulan Karpati, Pırtık Tekir'i alır evine götürür. Sahipleri Handan ile Bahar, Pırtık Tekir'i de eve alırlar. Artık daha rahat bir yaşamı, bir karısı ve çocukları vardır. Ancak her gece Hüsnü'yü düşünmeden edemez. Sonrası kitapta.
Çizimler her zamanki gibi harika. Okuma yazma bilmeyen çocuklar hikâyeyi, resimlere bakarak rahatlıkla takip edebilirler. Kırmızı tuğlalı Londra evleri, yemyeşil parklar, sokak çalgıcıları, siyah, beyaz, kızıl tenli insanlar, çocuklar, beyaz elbiseyle bir Arap, tekerlekli sandalyede bir çocuk, pusetinde tostoraman oyuncağı tutan başka bir çocuk, gerçekten Londra sokaklarında dolaşıyor gibi hissediyor insan kendisini. Deniz'in fark ettiği küçük bir de detay var. Pırtık Tekir, Karpatiyle birlikte eve ilk gittiğinde patisiyle Bahar'ın kalemlerine vuruyor çizilirken, Hüsnü'yü bulup evini ve rahat yaşamını özlerken patisiyle Handan'ın kalemlerine vuruyor çizilmiş. Bu minik hata Deniz Hanım'ın gözünden kaçmadı. Her defasında "Anne bak, yanlış olmuş." demekten hiç mi hiç vazgeçmiyor. Bakalım resimlere bakarak daha neler keşfedecek?

Yazan: Julia Donaldson
Resimleyen: Axel Scheffler
Çeviren: Ali Berktay
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Okul öncesi