Dört
yaşındayken hava durumu benim için büyük bir muammaydı. Kışın
çok soğuk yazın da çok sıcak olduğu için dışarı
çıkamıyordum. Deniz'in her zaman dediği gibi, “Bu işte bir
karışıklık var”dı. Ne zaman canım dışarıda oynamak,
bikinimi giyip yüzmek istese kar ya da yağmur yağıyordu? Güneşi
geri çağırmanın bir yolu bulunamaz mıydı?
İlk kez
sanırım bu sebeple Tanrı üzerine düşündüm. Dört yaşında
bana göre Tanrı bulutların üzerinde oturup güneş, yağmur, kar
şekilli düğmelere basarak havayı değiştiren kişiydi.
Yanılmışım, yağmur işine başka biri bakıyormuş. Yağmurcu
Prens!
Yağmurcu
Prens, bulutların üzerinde yaşayan ufak tefek tüy kadar hafif
biri. Çok meşgul. Elinde bir alet çantası bütün gün o bulut
benim bu bulut senin zıplayıp bulutların üstündeki muslukları
açıyor. Böylece yağmur yağıyor. Bu hiç de kolay bir iş değil.
Her zaman sulanması gereken tarlalar, dolması gereken barajlar var.
Hep koşması, tek tek tüm bulutları açması gerekiyor. Bazen
muslukları açtıktan sonra yorgunluktan uyuyakalıyor. Yağmur
yağıyor da yağıyor.
Yağmurun
bir türlü dinmediğini gören gürültücü bir şimşek,
gökgürültüsüyle Yağmurcu Prens'i uyandırır. Minik prensimiz
irkilerek uyanır ve uyku sersemliğiyle bağırır: “Ne çok
yağmur yağmış! Acaba kaç saattir uyuyorum?”
Açıyor,
yağıyor yağıyor, sel oluyor, kapatıyor, bitkiler boynunu
büküyor, toprak kuruyor, kuraklık başlıyor. Bu döngü hiç
bitmiyor. Prens hep bir yerlerde uyuyakalıyor. Bu uyku daha ne kadar
sürecek Yağmurcu Prens? Koş Şengal dağlarına dudakları
susuzluktan çatlamış bebekler, çocuklar seni bekliyor.
Yazan Gianni Rodari
Çizen Nicoletta Costa
Çeviren Tanay Burcu Ural Kopan
Marsık Yayıncılık
24 s kuşe ciltsiz
Okul öncesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder