İki yıl önceydi. Bir yaz günü.
Çağlar telefon açtı ve çocuklu ailelerle sahilde akşam yemeği yiyeceğimizi söyledi. Planım hazırdı. Deniz'i almak, mayolarımızı giymek ve yemek saatine kadar kum oyuncaklarımızla oynayarak güneşin, denizin, yazın tadını çıkarmak...
Deniz, anlık planlara neşeyle katılan bir çocuk. "Deniz, bir fikrim var!" dediğim anda, gözleri parlıyor, ardından gelecek öneriyi dinliyor, "Pamam" (bu yakınlarda sanırım Tamam'a döndü, bu söz) diyor ve yaşından beklenmeyecek bir hızda hemen hazırlanıyor ve macera başlıyor. Bu tip kent kaçamaklarını seviyorum. İşten çıkmışsın, ayakların kumda, gün batıyor, kıyıya vuran dalga seslerini dinliyorsun, iyot kokusunu içine çekiyorsun, çocuğun yanında, boyuna masaya topladığı midye kabuklarını taşıyor, buz gibi biranı yudumluyorsun. Kenttesin ama bir tatil havası, rehaveti siniyor üzerine, iyi geliyor, hiç kalkmasın istiyorsun bu hâl, yorulsan da bu koşturmacadan daha sık yapmalıyım diye telkin ediyorsun kendini. İşte böyle bir akşam, Deniz'le iki saat önce gittik mekâna, kumlarla oynadık, yüzdük, tuzlu, kumlu ve mutlu buluştuk diğerleriyle ayağımızda şıpıdık terlik ve şortlarla.
Mekândaki kadınların çoğunun sivri pabuçlu topuklu ayakkabıları, ağır makyajları ve benim ancak bir düğünde giyebileceğim türden elbiseleri vardı. Kocamla bakıştık. Kendimden emin, ortama uyumsuz ve de uygunsuz olanların diğerleri olduğunu söyledim. Nasıl göründüğüm, çocuğumla alacağım keyiften hiçbir zaman daha önemli olmadı.
Deniz o sıralarda iki yaşını biraz geçmişti. Tüm akşam keyifle kumda oynadı. Acıktığında yanıma geldi. Bazen kalktım yanına gittim. Diğer çocukların hepsi denizden en uzak masada yan yana, birbirleriyle pek az konuşarak ellerindeki ipadle oynuyorlardı. Aslında yanlarında ipad getiren ebeveynlerle amacımız aynıydı. Çocuklar kendini oyalarken rahatça sohbet etmek, yemek yemek...
Kütüphanede bulduğum bir kitap tüm bunları hatırlamama ve düşünmeme sebep oldu.
Charlie McButton'ın Elektrikleri Kesilince, tek eğlencesi bilgisayar oyunları ve el telefonları* olan bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Küçük kız kardeşi, güneşin, bahçenin, şişme havuzun, köpeğin tadını çıkarırken Charlie sadece bilgisayarının ekranına bakar ancak bir gün bir fırtına çıkıp da elektrikler kesilince ne yapacağını şaşırır.
Bağırmak istedi "İmdat!" diye ama ancak inledi.
Elektrik kesintisi konuşma yeteneğini de kesmişti.
Neyse ki annesinin yarasa gibi keskindi kulakları.
Oğlunun odasına geldi ve şefkatle okşadı başını.
Annesi, oğluna elektrik olmadan da yapabileceği bir takım öneriler sunar: Odayı temizlemek, şarkı söylemek, oyun hamuru oynamak, kitap okumak gibi. Ama karşısındaki iflah olmaz bir teknoloji tutkunudur. Eski, artık yüzüne bile bakmadığı pille çalışan bir oyun cihazı bulduğunda biraz kendine gelir gibi olur. Ancak bir sorun vardır. Cihazın pili bitmiştir. Ve evdeki piller kraliçesi üç yaşındaki kız kardeşi konuşan bebeğinin elinden tutmuş mutlu mutlu geziyordur. Charlie ne yapacak dersiniz, içindeki çılgına uyup kız kardeşinin oyuncaklarından pillerini çalıp onu üzecek mi, yoksa piller ve elektrik olmasa bile kız kardeşi ile eğlenmenin bir yolunu mu bulacak?
Yazan Suzanne Collins
Resimleyen Mike Lester
Çeviren Nurduran Duman
Pegasus Yayınları
+3
*Kitapta el telefonu diye yazılmış. Kitabın orjinali 2005 yılında yani cep telefonlarının da yayımlanmış. Belki mühim değil ama neden cep telefonu yerine el telefonu kullanılmış anlamadım. Kastedilen telsiz telefonlar mı, onu da çıkaramadım. Deniz, şimdilik itiraz etmediği için el telefonu olarak okuyorum. Yoksa onun itirazları karşısında boynum kıldan ince.
Örneğin Maskeli Fare'nin sıkça tekrarlanan repliği "Bu yol benden sorulur. İtinayla soyulur" Deniz hanımın soyulmaktan tek anladığı kıyafet çıkarmak olduğu ve diğer anlamını kabul etmek istemediği için İtinayla alınır olarak değiştirildi.