Bu Blogda Ara

21 Kasım 2016 Pazartesi

CESUR ÇOCUKLARA KORKU HİKÂYELERİ-BÜYÜLÜ ORMAN

Bir sene sonra bu zamanlar, Deniz muhtemelen okumayı öğrenecek. İlk okuma kitaplarını bir kez daha tek başına okuyacak. Belki birkaç yıl daha uyumadan önce ona kitap okumamı isteyecek. Sonra bitecek. Böyle düşününce, uykudan önce kitap okuma faslı bir görev olmaktan çıkıyor ve keyfe dönüyor. Keyfe dönünce, kızımın bana daha da sokulmasını istiyorum. Sesimi değiştiriyorum, hızlanıyorum, yavaşlıyorum ama bir seri var ki, onu okurken sesimle tekinsiz, gizemli bir atmosfer yaratmaya çalışıyorum. Ve kitabın kapağını açmaya başlamadan önce soruyorum:
"Dinlemeye cesaretin var mı? Bu kitap cesur çocuklar için de,"
Koca bir "Evetttt" çıkıyor ağzından. Gözleri büyüyor, bana sokuldukça, sokuluyor. Çocuklara masal anlatmanın, kitap okumanın en güzel yanı da bu işte. Dört beş yıl önce olsa, "Okul öncesi çocuğa korku hikâyeleri okumak mı? Asla!" derdim. Şimdi hiçbir sakınca görmüyorum. Çünkü masalın yollarında yürüdüm ve korku hikâyelerinin yalnızca korkutmak amaçlı anlatılmadığını öğendim. Korku hikâyeleri dinlemek bizi tedirgin eder ama bir o kadar da haz verir. Battaniye altına girmenin, annene sokulmanın ayrı bir tadı, hazzı vardır. Ve bu hikâyeler bizi uyarır, bilgilendirir. Nerelerden uzak durmalıyız? Korkunun mitleriyle karşılaşırsak başımıza neler gelir? Bundan kaçınmak için neler yapmalıyız? Diyelim ki tedbirsiz davrandık ve gafil avlandık. Nasıl elinden kurtulacağız? Bu hikâyeler bizi korkulanla karşılaştırır, adrenalini yükseltir ve bilgiyi elimize bırakır.
Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri Vincent Villeminot'un yazdığı, farklı çizerlerin resimlendirdiği bir dizi. Her dizide kısa hikâyeler var. Büyülü Orman'ın içinde farklı kahramanların başından geçen sekiz hikâye var. Hikâyelerin ortak mekânı orman. Orman, masallarda sıkça kullanılan bir sembol. Ormana girmeden, başını belaya sokmadan ve bu beladan kendi çabalarınla kurtulmadan büyümenin yolu yok. Büyülü Orman'daki hikâyelerde olan da bu! Hafiften ürperiyor, korkularımızla yüzleşiyor ve büyüyoruz. Bu hikâyeleri okumak, çocuğa bak burada hiçbir şey yok, neden korkuyorsun demekten çok daha etkili ve eğlenceli. Size tavsiyem okurken sesinize gizemli bir hava katın, çaktırmadan bir elinizle yatağın kenarına vurun, tıkırtılar çıkartın. İşin sonunda size sokulması ve sarılması olası bir yavru yatıyor yanınızda. Fırsatı kaçırmayın!


Cesur Çocuklara Korku Hİkâyeleri Büyülü Orman
Yazan Vincent Villeminot
Resimleyen Fred Multier, Loic Mehee, Anais Goldemberg
Çeviren Esra Özdoğan

14 Kasım 2016 Pazartesi

BÖĞÜRTLEN ÇETESİ Hazine Peşinde

İvan, Tim, Fabian ve Mila göl kenarında, ormanla çevrili şahane bir yerde yaşayan dört iyi arkadaş. Lakapları Böğürtlen Çetesi. Böğürtleni çok seviyorlar, tehlikeli bir durum olduğunda baykuş sesiyle haberleşiyorlar, çok önemli bir şey olduğunda ise önceden belirledikleri yere pamuk çiçeği saklıyorlar. Şimdiye kadar hiç önemli bir şey olmadıysa onların suçu mu? Ama bugün talihleri dönmek üzere. Televizyonda bir soygun haberi duyuyorlar. Fısıltı gazetesi iş başında. Tüm işaretler onların ormanda saklandığını gösteriyor. Soyguncular buradaysa, hazinede ormanda bir yerde olmalı! Üstelik yerde taze tekerlek izleri var. Acar çete iş başında. Tekerlek izlerini takip ediyor, kayıp hazinenin peşine düşüyorlar. Soyguncuları onlardan önce polis yakalıyor. Kötü talih. Bir de Mila var. Saçlarının çok güzel koktuğunu söylemiş miydim?
Biz kitabı çok sevdik. Çocuklar çocuk gibi, öyle büyümüş de küçülmüş hâlleri yok. Duydukları sıra dışı haberin etkisiyle ormanın derinliklerine dalıyor, oynuyor, eğleniyorlar. Metnin kahramanı ve anlatıcısı İvan'ın gözünden çocuk dünyası çok doğal ve gerçeğe yakın aktarılmış. Sahici diyaloglar, fonksiyonel ayrıntılar, araya serpiştirilmiş mizahi ögeler metni zenginleştirmiş. Elbette bu resimli bir kitap, çizer bize sahneleri çizmiş ama metni resimlerine bakmadan dinlediğinizde bile gözünüzün önünde kolayca canlanıyor.
Kanat Kitap bünyesinde yayımlanan çocuk kitaplarının baskısı tükenmiş ve devamı gelmemiş görünüyor. Oysa İsveç edebiyatından iyi örnekleri çocuklarla buluşturmuşlar. Belki yeni baskısı ve devam kitapları gelir.



Yazan Stefan Casta
Resimleyen Mimmi Tollerup-Grokovic
Çeviren Ali Arda
Kanat Çocuk



7 Kasım 2016 Pazartesi

AKILLI TİLKİNİN MASALI

Ne olursa olsun seveceği çocuklarına ithaf etmiş Debi Gliori kitabını. Hikâyenin kendisi de bu ithaf cümlesini doğrular nitelikte.
Açılış sahnesinde telefonla konuşan anne tilki,  hemen yanı başında duran kova, süpürge ve koridorda bir eliyle oyuncak tavuğunu çekerken oyuncak tavşanın tekmeleyen asık suratlı minik tilki karşılıyor bizi. Anlıyoruz anne bir süredir meşgul. Annenin ilgisinden mahrum kalan yavru kızgın. Biraz yaramazlık yapsa annesi dönüp bakar mı?
Önce yazı tura oynadı. Sonra biraz gürültü patırtı yaptı. Topuyla duvara vurdu. Güm sesi çıkarmak çok hoşuna gitti. Sonra da kovadaki suyla oynamaya başladı...
Gürültü Kızıl Tilki'nin dikkatini çekti. Merakla:
-Ne yapıyorsun, Lokum? diye sordu.
Lokum:
-Canım sıkılıyor. Ben yaramaz bir yavruyum. Beni kimse sevmiyor! diye cevap verdi.
Ve annesini çeşitli senaryolarla sınamaya başlar. Annesinin cevabı asla değişmez. Çirkin de olsa, vahşi de olsa, uzakta da olsa, yavrusu biricik ve kıymetlidir, daima sevilecektir.



Yazan ve resimleyen Debi Gliori
Çeviren Nevin Avan Özdemir
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Okul öncesi

28 Ekim 2016 Cuma

TROYA MASALI

Deniz ile ilk kez bu yıl, sömestr tatilinde Troia ören yerine gittik. Gezeceğimiz yerleri bir taş yığını olarak algılamaması için hikâyelere ihtiyacım vardı: Truva savaşı, Truva atı, dünyanın ilk güzellik yarışması vb. konularda sınırlı bilgimi tazeledim. Ören yerini gezerken anlattığım hikâyeler Deniz'in çok ilgisini çekti ama bende daha fazlası yoktu işte.
O gün Truva'dan çıkarken müze mağazasından Troia Kazısı başkanı Rüstem Aslan'ın yazdığı Troia Macerası'nı aldık. Ama bilgiye aç ve meraklı bir çocuğu tek kitapla kesmek mümkün mü? O yüzden Azra Erhat'ın yazdığı Troya Masalı ve Ahmet Ünver'in yazdığı Ege Kıyısından Eski Zaman Masalları'nı da zaman içinde arşivimize ekledik.
Azra Erhat, Anadolu topraklarında gelişmiş eski kültürlerin bu topraklarda yaşayan insanların ortak mirası olduğunu savunan ve eski Ege uygarlıklarının peşine düşüp mavi yolculukları başlatan, Truva kentinin yerinin bulunmasını sağlayan Homeros'un ünlü İlyada ve Odyssesia destanlarının A. Kadir ile dilimize çeviren, Yunan ve Roma mitolojilerini açıklayan Mitoloji Sözlüğünü hazırlayan Cumhuriyetin ilk aydınlarındandı. Onun çocuklar için yazdığı Troya Masalı önemli bir kaynak. Kitapta, yalnızca Truva kentine ve savaşına değil, Çanakkale'ye dair tüm söylencelere, antik kentin keşfedilmesine de yer veriliyor. Her Çanakkalelinin evinde bulunmalı.
Amma velakin Troya Masalı anlatı türünde ve aslında çok çok daha büyük yaş grubuna hitaben yazıldığı için Deniz'in ilgisini çekmedi. Ben de okumayı bıraktım. Deniz'e kitabı daha sonra kendim okuyacağımı ve ona içindeki hikâyeleri anlatacağımı söylerken çoktan yataktan sıçramış ve yeni bir kitap seçmek için kitaplığa doğru yol almıştı.



Troya Masalı
Yazan Azra Erhat
Resimleyen Ferruh Doğan
Günışığı Kitaplığı
Köprü Kitaplar

22 Ekim 2016 Cumartesi

CÖMERT AĞAÇ

Belgrad'ın yaya trafiğine kapalı meşhur caddesi, Knez Mihailova'dayız. Bir kitapçı buluyoruz. İçeri giriyoruz. Tanıdık isim arıyor gözlerim. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabının fotoğrafını çekerken Deniz bana sesleniyor. Aramızda sözsüz bir anlaşma varmış meğer. Cömert Ağaç'ı işaret ediyor parmağı. Diğer eliyle sıkı sıkı tuttuğu tüyü sallıyor.
Tatilden dönünce uzun zamandır okumadığımız kitabı alıyoruz elimize.
Cömert Ağaç bir çocuk ile ağacın dostluğunu ele alıyor. Yalnızca çocuk küçükken, maddi ihtiyaçlar ve ihtirasları yokken gerçek bir dostluk söz konusu aslında. Ancak küçük bir çocukken koşulsuzca seviyor ağacı, gölgesinde uyukluyor, dallarında sallanıyor ve elmalarını yiyor (ihtiyacı kadar!) Ağacın bütünlüğüne zarar vermiyor, her bahar çiçeklenmesine, tüm gövdesinin elmalarla dolmasına, kısaca varlığını sürdürebilmesine izin veriyor. Sonra çocuk büyüyor ve gidiyor. Ne zaman paraya, eve, emeklilik hayali olan tekneye ihtiyacı olsa ağacın yanına geliyor. Ve istiyor. Ağaç çocuğu sevdiği için, onun mutluluğu için önce elmalarını, sonra dallarını, en sonunda tüm gövdesini vermeye razı geliyor. Çocuk hepten ihtiyarladığında, ağaç, bir tabureden farksız. Ne elmaları var, ne dalları, ne de ulu bir gövdesi ama ihtiyarın ne ağaca tırmanmaya gücü var, ne elma yiyecek dişleri... Yalnızca soluklanmak ve dinlenmek istiyor. Bunu duyan ağaç, hiç gönül koymadan, sitem etmeden ona bir tabure gibi sunar kendisini. Cömert Ağaç, hüzünlü bir kitap. İnsanın dur durak demeyen ihtiraslarını, bu uğurda ona gölge veren, besleyen ağacı bile gözünü kırpmadan talan edebilmesini anlatıyor. Doğayla arkadaş olmadan, onu korumanın yolu yok. Çocuklara doğa sevgisi aşılamak ve empati uyandırmak için kaçırılmaması gereken bir ağaç.



Cömert Ağaç
Yazan ve resimleyen Shel Silverstein
Çeviri Sevim Öztürk
Bulut Yayınları&Özel Sezin Okulu

12 Ekim 2016 Çarşamba

BİLGİ AVCILARI GİZLİ GÖREVDE BEYOĞLU MACERASI

Cuma günü İstanbul'a gidiyoruz. Deniz her ne kadar İstanbul'da doğduğunu bebekken Çanakkale'ye taşındığımızı iddia etse de bu doğru değil. Kısa ve az sayıdaki ziyaretlerimizde henüz şehri tanıyamadı, turistik noktalarını göremedi. Havaalanına geçmeden önce bir yarım gün var önümüzde. Orası mı burası mı derken sonunda gezi rotamızı çizebildim. Buna bir kitap vesile oldu: Sara Şahinkanat'ın yazdığı ve Ayşe İnan  Alican'ın resimlediği Bilgi Avcıları Gizli Görevde Beyoğlu Macerası kitabı. 
Şehirleri, ünlü müzeleri, mitolojiyi anlatan kitapları olabildiğince, takip edebildiğim kadarıyla arşivimize eklemeye çalışıyorum çünkü Deniz'in ancak hikâyesini bilirse, kendisini bir maceranın içinde hissederse zevk alarak, coşku duyarak gezebileceğine inanıyorum. Tek bir hedef vermemek de önemli tabi. Geçen kış Anıtkabir'i ziyaret edeceğimizi öğrenen öğretmeni, ona salonun her neresinde durulursa durulsun doğrudan gözlerimize bakan asker tablosundan söz ettiğinde, beni o noktayı bulana kadar hızlı hızlı çekiştirmiş ve hedefi bulduğumuz anda da "Tamam çıkabiliriz," demişti. 
Şimdi içim rahat. Varılacak yalnızca bir nokta yok önümüzde. Yazarın sunduğu uzun rota, bizi bekliyor.  
Kitabın kahramanları, Sinan ve köpeği Gezgin. Peşlerindeki Şifre Korsanlarını atlatarak gizli mektupları bulmaları, içindeki şifreyi çözüp bir sonraki hedefe varmaları ve gizli görevi başarmaları gerekiyor. Kitap bize klasik, edilgen bir okuma sunmuyor, Taksim Meydanında başlayıp Tünelde biten maceraya okur olarak bizim de katılmamız şart. İlk bulmacada başlangıç noktasını bulabilmek için kitabı aynaya tutuyor, şifreli anahtarı kullanarak Sinan ve Gezgin'in bir sonraki durağının neresi olacağını keşfediyoruz. Macera son hız devam ederken Beyoğlu civarındaki bütün sembol anıt ve yapıların adını, kimler tarafından yaptırıldığını, hangi amaçla kullanıldığını öğrenmiş oluyoruz. Ayşe İnal Alican'ın aslına uygun çizdiği illüstrasyonlar şahane. Deniz'e göstermem gerekeceğini hiç sanmıyorum. Heyecan içinde bir elindeki sayfalara bir sokağa bakarak dolaşacağına eminim. Bana da onun minik adımlarına ayak uydurmak ve eğlenmek kalıyor. 



Bilgi Avcıları Gizli Görevde Beyoğlu Macerası 
Yazan Sara Şahinkanat 
Resimleyen Ayşe İnan Alican 
YKY 




2 Ekim 2016 Pazar

KAPLUMBAĞA

Deniz, Charlie'nin Çikolata Fabrikası'nı keyifle izlemişti. Bu yaz, The Big Friendly Giant vizyona girince beraber gidebiliriz diye umdum ancak biraz karanlık, kötülerin iyileri kovaladığı, sıkıştırdığı sahne görse koltuğundan kalkıp kucağıma tırmandığı ve "Gidelim," diye tutturabildiği de tecrübeyle sabit olduğundan afişi gösterip sormakla yetindim. Cevap geldi: "Haayır!" Deniz neşeli, aydınlık filmleri seviyor.
Filmi izlemedim amma velakin kendime şu soruları sordum: Road Dahl kitapları okumak için neyi bekliyoruz? Şimdi değilse ne zaman? Ve Kaplumbağa'yı aldım. Bu, tabi aylar önceydi. Deniz'in benden ne farkı var? Onun için de henüz okunmamış kitaplar kulesi inşa edebilirim. 
Erişkin kitapları yığınından farklıdır bu. Dilersek iki haftada eritebilir, hatta aynı kitapları okumaktan sıkılabilir hale dahi gelebiliriz. Onları beklettiğim için suçluluk duymam, kendimi erteleme hastalığına yakalanmış gibi hissetmem. İyi yanları bile vardır. Umulmadık bir anda ortaya çıkan taze kitap Deniz'i mutlu edebilir, yeri gelir eni konu günü bile kurtarabilir.
Kitabın kahramanları Zıpzıp Bey, Gümüş Hanım, Alfie ve diğerleri. Zıpzıp Bey, alt kat komşusu Gümüş Hanım'a âşık. Balkonda yetiştirdiği çiçeklerini sularken, bakımlarını yaparken hayranlıkla onu izliyor. Gümüş hanımın ise gözü çok sevdiği, gözü gibi baktığı kaplumbağası Alfie'den başkasını görmüyor. Ancak bir derdi var. Alfie çok küçük. Biraz büyüse keşke. 
Ferhat Şirin için dağları delmiş, Mecnun Leyla için çöllere düşmüş, Zıpzıp Bey ise... Cevabı kitapta! 
Road Dahl kitaplarına giriş yaptık. Hangisiyle devam etsek acaba?



Yazan Road Dahl 
Resimleyen Quentin Blake 
Çeviren Cem Akaş 
Yaş 9+
Can Çocuk

25 Eylül 2016 Pazar

ŞEKERLİ SİNEK

Babanın aldığı kitaplardan biri Şekerli Sinek. Uzunluğu nedeniyle (112 sayfa) sırasını bekliyordu. Bu hafta okumaya başladık. Tanıtım bülteninde "Sinekler hakkındaki önyargılarınızdan kurtulmaya hazır mısınız?" diye soruyor ve devam ediyor: "Bu kitapta Şekerli Sinek'in maceralarını, heyecanlarını ve sevinçlerini paylaşacak; dünyaya onun gözlerinden bakacaksınız."
Sineklere sempati duymadığım doğrudur. Sinek önyargısı kırılsın diye Deniz'e bu kitabı alan babasının ona vurduğunda ses çıkartan, parmak arası şeklinde sineklik aldığı da doğrudur. Deniz bu çelişkiyi sorgulamadı elbette, "Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu," demedi. Söylenen benim. Tek sebep kitabın gerçekten içimi şişirmesi. Bir ara "Kim konuşuyor burada?" diye höykürdüm. İşte o anda kıvılcım çaktı. Ve Öykücülere Sordum'un Ekim sorusu belirdi. Yazar fazla bekletmedi. 35. sayfada nihayet anlatıcının kimliğini anladık, hatta resmini gördük. Ama o denli bezmiştik ki, kitabı kapattık ve yattık. Şekerli Sinek ve Anlatıcı bir evde hapis kalan arkadaşlarını kurtarabilmek için vızır vızır konuşuyor ve uçuyor hâlâ.
Kitabı sevenler için, devamı da varmış: Şekerli Sinek Mavi Orman Yolunda


Yazan Tanşıl Kılıç 
Resimleyen Vaghar Agati 
Can Çocuk 

18 Eylül 2016 Pazar

KURUKAFA AİLESİ VE LANETLİ MAĞARA

Kapı Komşumuz Korsanlar'ı severek okumuştuk. Sosyal medyada devam kitabıyla ilgili sevincimi paylaşınca Deniz'in bayram hediyelerinden birisi oldu Kurukafa Ailesi ve Lanetli Mağara. Kitabı elime alınca şaşırdım. Zira kitap siyah beyaz resimlerden oluşuyordu, 160 sayfaydı ve Deniz kapağa boş boş bakıyordu. Matilda ve Jim Ladd isimleri ona hiçbir şey anımsatmadı.
İyi resmedilmiş, eğlenceli bir çocuk kitabı, çekirdek anı (çekirdek anı demişken şu şahane animasyon izlenmeli, izlensin) gibi, hele bir tetiklenmeye görsün, muhakkak gizlendiği yerden çıkıyor. O yüzden okul öncesi tanışılan, maceralarına eşlik edilen güzel kitaplar, uzun okuma yolculuğunun ilerleyen evrelerinde yeniden, keyifle buyur ediliyor. Deniz de resimleri bir süre inceleyince eski dostlarını hatırladı ve emir geldi. "Oku!"
Daha önce neler olmuştu, hatırlayalım. Kurukafa ailesi Bıkkınkıyı kasabasından ayrılıyor. Jim'in ve Matilda'nın dostluğu devam ediyor. Ve yeni macera başlıyor. 
Bir yaz günü, kasabanın yakınlarında deniz keyfi yapan aile, sahilde gizemli bir mağara keşfediyor. Ancak mağaraya giren bir daha geri dönmüyor. İçeri girmeden önce, Jim köpeği vasıtasıyla eski dostu Matilda'ya bir mektup yolluyor. Mektubu alan Matilda koşarak yardıma geliyor ancak işi zor. Kurukafa ailesini büyüleyen kim? Amaçları ne? Büyü nasıl bozulur? Evdeki yokluğu fark edilmeden arkadaşını kurtarabilecek midir? Tüm soruları ve düğümleri çözmek için önümüzde 160 sayfa uzanıyor. Ağır ağır başlıyoruz okumaya. 
Biraz gafil avlandığım doğrudur. Okul öncesi bir çocuğa, kısa hikâyelerden ya da masallardan oluşmayan, bütünlüklü, bu uzun anlatıyı peyder pey bir haftada okudum. Haliyle anlamadığı,  kaçırdığı yerler oldu. Onları açıkladım, bir sonraki akşam o zamana kadar olan okumamızı özetleyerek kaldığımız yerden devam ettim. Velhasıl Deniz'in yaşına uygun olmayan, eşlik etmesi güç bir okuma deneyimi oldu. Bir kez daha o kalın kitabı okumaya niyetim yok. Bu tatlı macera, Deniz tarafından yeniden okunacağı zamanı bekleyecek.

Yazan Jonny Duddle 
Redhouse Kidz

11 Eylül 2016 Pazar

DENİZ MASALLARI

Deniz'in okuma alışkanlıkları değişiyor. Aynı kitabı defalarca ve defalarca okutmuyor örneğin. Kitabın kapağını kapattığımda "Bitti" diye ağlamıyor. "En az üç kitap istiyorum," diye tutturmuyor. Yıllardır okuduğumuz okul öncesi resimli kitaplara şimdilik sırtını çevirdi. Belki okumayı öğrendiğinde, ilk göz ağrılarını yeniden kendi başına okumak ister. Kitaplığı genişliyor, daha az resimli, 6-10 yaş arası, yeni kitaplar ekleniyor. Bu hafta onlardan biri eşlik etti bize. 
Deniz Masalları, İtalo Calvino'nun derlediği İtalyan Masalları dizisinden. Dizinin diğer kitapları arasında Efsunlu Masallar, Azıcık Acıklı Masallar, Güldüren Masallar, Yengeç Prens gibi kitaplar yer alıyor. 
Kitaptaki masallar İtalya'nın farklı şehirlerinden derlenmiş. İsimleri Deniz'i güldürmeye yetiyor. Balık Kola, Yosunlarla Kaplı Adam, Uyuz Şah Sultan. Uyuz Şah Sultan, ismini zalim bir Osmanlı hükümdarından alıyor. Kitaptaki masallar, klasik masallar. Kahraman çoğunlukla bir yolculuğa çıkıyor. Tesadüfen hazineyi (bu hazine bazen mücevherler, altınlar, bazen yakışıklı bir prens ya da güzeller güzeli bir prenses oluyor) buluyor. Önüne birtakım engeller, kötü niyetli kişiler çıkıyor ancak özünde iyi yürekli kahramanımız kaderin tüm cilvelerine karşı koyuyor ve ödülün sahibi oluyor. Zirvede biten klasik masallarda formül basit: iyilik yap, iyilik bul. Keşke hayat her zaman peri adaleti sunsa bize. 



Yazan Italo Calvino 
Resimleyen Barabara Nascimbeni
Çeviren Meryem Mine Çilingiroğlu
YKY Doğan Kardeş/Masal 
8-11 yaş

3 Eylül 2016 Cumartesi

PITIRCIK EĞLENİYOR

Ne zamandır Deniz'i Pıtırcık ile tanıştırmak istiyordum. Bu yaz, önce filmlerini izledik. Pıtırcık ve Pıtırcık Tatilde. Deniz'i Barbie filmlerinden koparıp afacan oğlanlarla dolu filmleri izletmeye ikna etmek hiç de kolay olmadı. Defalarca izlenen Barbie filmlerinin aksine, bu iki film, yeniden kutularından çıkamadı örneğin. 
Yine de, kahramanlarını tanıdığı bir kitabı okumak ona ilgi çekici geldi. Ve bu haftanın kitabı Pıtırcık Eğleniyor oldu. Pıtırcık Bilinmeyen Öyküleri Pıtırcık Eğleniyor, Pıtırcık serisinin yaratıcısı Rene Goscinny'nin kızı Anne tarafından yayına hazırlanmış. Kitap, 1959-1965 yılları arasında Sud-Ouset Dimanche ve Pilote dergilerinde yayımlanan metinlerden oluşuyor. 15 kısa hikâyenin ilki Ayaklanma bittiğinde, Deniz ile göz göze geldik.
"Bir tane daha?"
Her sevindiğinde yaptığı gibi bir kediye döndü, "hı hı" diyerek kafasını ve ön patilerini salladı. İkinci öykü Dişçide aklımızı başımızdan aldı. Bir diş hekimi muayenehanesi ve insanların diş hekimi korkusuyla ilgili ne kadar genel geçer kabul varsa, öyküde, kendisine yer edinmişti. Ee bize bu kadar aşina bir dünyaya ve yersiz korkulara ancak kahkahalarımız eşlik edebilirdi. 
Diş hekimi blogger olunca, diş hekimliğine yer veren edebi metinlere duyarsız kalamıyor, Kurmacabiyografiler isimli bloğumda bu metinlerden tadımlık bölümleri yayımlıyorum. Dişçide arşivde yerini aldı. Okumak için buraya.  



Yazan Rene Goscinny
Resimleyen Jean Jacque Sempe 
Çeviren Esra Özdoğan 
Can Çocuk 8-11 yaş

26 Ağustos 2016 Cuma

KREMALI KÖPEK GOFRET

Dünkü kahveli, sohbetli, dalgalı denizli Assos gününden tatlı bir hatıra oldu Füsun teyzenin getirdiği bir çanta dolusu kitap. Onlardan biri: Kremalı Köpek Gofreti 
Mavisel Yener'in yazdığı, Zeynep Özatalay'ın resimlediği kitap Haylaz Pati'nin serüvenlerinin ikincisi. Seriye adını veren Pati, bir Dalmaçyalı. Pati ismini bir Dalmaçyalı'ya yakıştıramıyoruz. Zira bir yıldan fazla baktığımız artık bizimle yaşamayan tekirimizin ismi de Pati. Kahramanımız da ismini sevmiyor zaten. Konu çok mu dağıldı? Başa saralım: 
Bu kitap, Pati, en yakın arkadaşı Çoban (doğru tahmin o bir çoban köpeği) ve sahibi Maviş hakkında. Hikâyenin geçtiği gün, Pati'nin doğum günü. Maviş'in babası Pati'yi gezdirirken Maviş ve arkadaşları sürpriz doğum günü için hazırlıklara başlar. Balonlar şişirilir, içinde kremalı köpek gofretleri olan tabaklar masada yerini alır. Üstünde mumlar yanan kemik şeklindeki köpek pastası geldiğinde Pati'nin iç güdüleri harekete geçer ve ortalık bir anda karışır. Emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşünen Maviş ve arkadaşları eve girer. Pati ise önemsenmediğini düşünmektedir. Çünkü en yakın arkadaşı Çoban partisine davetli değildir. Dert yanar, yakınır partinin tek köpek misafiri, Maydanoz'a. 
İki köpeğin sevgi, emek ve önemsenme üzerine yaptıkları konuşma neticesinde bir değişim yaşanır. Günün sonunda ne Maviş ne de Pati mutsuzdur. 


Yazan Mavisel Yener 
Resimleyen Zeynep Özatalay
TUDEM Yayınları 
Okul öncesi 

16 Ağustos 2016 Salı

KAPLUMBAĞA İLE EŞEK

Görken Yeltan'ı oynadığı filmlerden, Radikal Kitap için kaleme aldığı çocuk kitapları yazılarından bilirsiniz. Çikolata ile okuma maceralarını anlattığı köşesini zevkle okur, beğendiğim kitap isimlerini not alırım ancak çocuk kitapları yazarı Görkem Yeltan ile istisnasız her temasımız, bende allak bullak edici bir etki uyandırıyor. "Bu ne şimdi?" Her defasında bunu soruyorum kendime. Dolayısıyla kütüphanedeki rastlaşmalarımız hariç kitaplarını satın almaya elim gitmiyor. Ama kitaplığımızda bir Görkem Yeltan kitabı var artık. Kaplumbağa ve Eşek. Deniz Kardeş'ten gelen kitaplardan.
Deniz'i izliyorum kitabı okurken. Çok sıkılmışa benzemiyor, çok da bayılmadığı belli. Nötr diyebilirim, yok, yok olumlu tarafta. Nasıl oluyor bu? Benim yetişkin zihnim anlamıyor. Çok da dert etmiyorum. Okumaya devam ediyorum. Kıs kıs gülüyorum içimden. Deniz'in yaşamadığı ancak ayılıp bayıldığı İstanbul'un taksi şoförlerini anımsıyorum. Evet evet, kesinlikle İstanbul'daki sabırsız, öfkeli, kaba taksi sürücülerine kızdığı bir dönemde düşmüş olmalı kitabın konusu, yazarın zihnine. Haksız da sayılmaz. İstanbul'dan ayrılalı yıllar geçmesine rağmen, Çanakkale'de çok yakın mesafe gideceğim zamanlarda, taksiye binmeden önce gideceğim yeri söylemem ve sürücünün onaylayan bakışlarını görmeyi beklemem, İstanbul taksicilerinin yarattığı travmadan kaynaklı, biliyorum. 
Kitabın konusuna gelince:
Tohumların hem yendiği hem de para yerine geçtiği, eşeklerin taksicilik yaptığı bir ormanda geçiyor hikâye. Tavşan Beyaz ve erkek kardeşi Sarı, yaşlı Kaplumbağa'yı itip kakan,  sıranın önüne geçen saygısız yolcuların, durakta bekledikleri halde "Sizin yüzünüzden ceza yiyeceğim," diye kızan, çemkiren sürücünün tuhaf, anlaşılmaz davranışlarına tanıklık ederler. Günün sonunda sürücü bunca hor gördüğü, kaba davrandığı Kaplumbağa'nın kimliğini ve koşulsuz yardımını görünce utanır ve bir çocuk tarafından cezası kesilir. Biz de metnin sonunda "Eşeklik etme" deyiminin nereden geldiğini öğrenmiş oluruz. 


Yazan Görkem Yeltan 
Resimleyen Oğuz Demir 
+1 Kitap 
Okul öncesi 

14 Ağustos 2016 Pazar

DİŞİMİ İSTİYORUM

Çocukları büyüyen, taşınan arkadaşlarımın Deniz'e hediye ettiği kitaplara bayılıyorum. İkinci el kitaplara kapım, gönlüm her daim açık zira beni yeni kitap almak derdinden kurtarıyor. Deniz'in kitap sayısı az sayılmaz ancak her biri defalarca defalarca okunduğu için geceleri yatmadan önceki hâlimiz, yüzlerce kıyafeti olmasına rağmen "Giyeyecek hiçbir şeyim yok! Ne giyeceğim ben?" diye söylenen kadınlardan farklı değil. Dolayısıyla yeni kitaba gereksinimimiz de bitmiyor, bitemiyor. Artık yurt dışında yaşayacak olan Deniz Kardeş'in kitaplığından aldığım 7-8 kitap bizi çok sevindirdi. Büyük bölümü Tony Ross'un yazıp resimlediği Küçük Prenses'in maceralarını anlatan seri. 
Anne baba diş hekimi olduğu, Deniz de üç aylık yaz tatilini muayenehane ve anneannenin evi arasında mekik dokuyarak geçirdiği, çıkarılan malzemelere bakarak ne işlem yapacağımızı söyleyebilecek kıvama geldiği için,  serinin en çok ilgisini çeken kitabı Dişimi İstiyorum oldu. Küçük Prenses serisi okul öncesi için kaleme alınmış öğretici kitaplar ancak sıkıcı değil, bilgi vereceğim diye uzatılmış hiç değil. Çocukların direnç gösterdiği davranışlar mizahi bir yolla ele alınıyor ve doğrusu gösteriliyor. Hikâyeyi resimlerle takip etmek, hatta anlatılandan daha fazlasını bulmak mümkün. 
"Dişlerim harika, değil mi?" dedi Küçük Prenses. 
"KRALİYET dişleri!" dedi Kral. 
Küçük Prenses'in harika dişleri var. Hem de tam yirmi tane!
Fakat bir gün dişlerinden biri sallanmaya başlıyor. Sallanıyor, sallanıyor, sallanıyor ve ortadan kayboluyor. Küçük Prenses dişini istiyor. Hemen şimdi istiyor!
Deniz'in rızasıyla bu güzel kitabı, sallanan dişinden ayrılmak istemeyen çocuklar için muayenehanenin bekleme salonuna koyduk. 

Yazan ve resimleyen Tony Ross 
Türkçeleştiren İlke Aykanat Çam
TUDEM Yayınları 
Okul öncesi 

5 Ağustos 2016 Cuma

TOP DİNG DIZ DAM ÇONG CIS TAK

Sosyal medyada bir bebek videosu dolaşıyor. Görmüşsünüzdür. Bir anne bebeğine kitap okuyor. Kitap bittiğinde çocuk ağlamaya başlıyor. Deniz'in bebek hâli. Artık çoktan uykuya geçmiş olması gerektiğine inandığım gecelerde zalimlik yapıp kitap okumadan uyu hadi, dediğim oldu. Uyuması için acele ettiğim çocuk bir anda "Annoş bana kitap okumuyor. Annoş kötü," diyerek ağlayınca geri adım atmak dışında bir seçenek bulamayıp panik halde kitaplığa koşup en kısa kitaplardan bir tane kaparak geldiğim ve yatağa uzandığım da oldu, hem de birden fazla. Ne demişler: Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.
Yapmıyorum artık böyle hatalar. Çok yorgun, uyku saati benim kriterlerime göre geçmiş dahi olsa, "Kitappp" dediğinde "uykudan önce en kısa en acele" serisinden rastgele bir kitap seçiyorum. Bu seri de hangisi derseniz, söyleyeyim: Fatih Erdoğan'ın yazıp resimlediği Mavi Bulut Yayıncılık etiketli Artık Kendim Okuyabilirim serisi. İşte onlardan biri Top Ding Dız Dam Çong Cıstak 
Sıkıcı bir pazar gününde geçiyor hikâye. Babanın gazete okuduğu, annenin ev işi yaptığı, bizim çocukluğumuzun pazar günlerinde, bilirsiniz, televizyonda kovboy filmlerinin oynadığı, çocukların banyoya sokulduğu, deterjan, nem, ütü kokan sıkıcı pazar günlerinden birinde. Ama o da ne! Evdeki kasvet birden dağılıyor. Ortalığı neşeli ritimler sarıyor. 


Yazan ve resimleyen Fatih Erdoğan 
Mavi Bulut Yayıncılık 
Artık Kendim Okuyabilirim 

31 Temmuz 2016 Pazar

PRENSES AYNA GÜZELİ

Deniz'in severek dinlediği erken okuma kitapları arasında Julia Donaldson kitaplarının yeri büyük (özellikle çizimleri AxelScheffler'e ait olanlar). Saymakla bitmez desem yeridir. Kitap alışverişini internetten yapan bir anne için sevilen bir yazarın izini takip etmek, seçim yapmayı kolaylaştırıyor. Çocuk büyüdükçe, sevilen yazarın daha büyük yaş kategorileri için kaleme aldığı kitaplara geçiliyor. Pırtık Tekir, Tostoraman, Maskeli Fare, Minik Balık, Zogi gibi (saymakla bitmez demiştim, değil mi?) sevdiğimiz kitaplardan sonra sıra geldi Prenses Ayna Güzeli'ne. 
Ellen günün birinde aynaya bakar ve yansımasını görür. Ancak yansıma, bir süre sonra konuşmaya başlar. Hatta aynadan dışarı çıkar. Kendisini Prenses Ayna Güzeli olarak tanıtan bu yeni arkadaş, komik az biraz da çatlaktır. Anlattığı hikâyeler birbiriyle tutarlı olmasa da, Ellen yeni arkadaşıyla kısa sürede kaynaşır. Onun peşinden türlü maceraya sürüklenir. Normalde yapması yasak olan ya da tasvip edilmeyen pek çok hareketi özgürce yapar. Ancak günün sonunda Prenses Ayna Güzeli geldiği gibi bir anda ortadan kaybolur ve kabak her defasında Ellen'ın başına patlar. 
Deniz en çok alışveriş merkezinde geçen bölümü sevdi. Prenses Ayna Güzeli'nin manav bölümünü Ellen'ın yaşadığı şatonun mutfağı, oyuncakçının oyun odası olduğunu sandığı ve ortalığı dağıttığı bölümlerde bol bol kıkırdadı. "Hay şaşkın, orası mutfak değil, manav manav" sözleri ve gülüşleri eşliğinde keyifli bir okuma deneyimiydi. Her akşam bir bölüm. Sırada serinin diğer kitapları var: Prenses Ayna Güzeli ve Sihirli Pabuçlar, Prenses Ayna Güzeli ve Uçan At

Yazan Julia Donaldson 
Resimleyen Lydia Monks
Çeviren 
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
7-9 yaş
 

23 Temmuz 2016 Cumartesi

SAKAR CADI VİNİ DENİZ KIZI

Deniz okurlukta bir seviye atladı ve kitap ayracı gerektiren kitaplara geçti. 
Biraz da zorunluluktan gelişti bu süreç. Zira bir süredir ne buradaki D&R'da ne de kütüphanede okul öncesi güzel ve yeni kitap bulabiliyorum. Aynı kitapları okumaktan ikimize de gına geldiği için 6-10 yaş arası az resimli öykü kitaplarına geçmeyi düşündüm. 1001 Gece Masalları'nın çocuklar için basitleştirilmiş versiyonunu 26 günde, her gece bir bölüm okuyarak bitirme deneyimi hazır tazeyken, ona sabretmeyi, bazı kitapların tek oturumda bitmediğini öğretmişken, denemeye değerdi, en azından göz yaşıyla bitmeyeceği (annoş bana kitap okumuyor!) kesindi. Ve rafların arasından eski dostumuz Sakar Cadı serisini gösterdim. Deniz tüm kapakları inceledi ve tercihini Sakar Cadı Vini Deniz Kızı'ndan yana kullandı. Ne de olsa Vini'yi severiz Vini'liğinden ötürü, deniz altında yaşadığı maceralardan ötürü. İçinde dört öykü var. Uykudan önce her gece bir öykü. Bildiğimiz sakar cadı, komik replikler ve kedi Vilbur... 
Sakar Cadı Vini hayatı dolu dolu yaşıyor, sokakta eğlenceye katılıyor, farelerle müzik yapıyor, kocaman kartopları yuvarlıyor, deniz altına dalıyor ve her zamanki gibi çok güldürüyor. Okul öncesi serinin metinleri Valerie Thomas'a aitti ancak bu hikâyeyi Laura Owen yazmış. Çizimler Korky Paul'den ama bu sefer siyah beyaz ve küçük. 



Yazan Laura Owen 
Resimleyen Korky Paul 
Çeviren Bülent O. Doğan 
Türkiye İş Bankası Yayınları 
8-12 yaş

14 Temmuz 2016 Perşembe

BİLYELER

Çanakkale'nin merkezi düz sayılır. İki tepesi var yalnızca. Her bisiklete bindiğimde, elimde koca bisikletle yokuşu çıkarken, şu koca şehirde niye bu iki tepeden birinde oturduğumu düşünüyor, hayıflanıyorum. Merkeze inerken bu duygu gelip yakama yapışmıyor. Önümde uzanan manzarayı izlerken, istisnasız her seferinde mutlu oluyorum. Doğa bize asla yüzünü çevirmiyor. Şartlar ne olursa olsun, bir ağaç gölgesi, bir kuşun şakıması, bir kelebeğin kanatları bize iyi geliyor. Asıl iyi gelense mahalle kültürü galiba. Behiç Ak'ın hikâyeleri ve çizgileri bundan sıcacık geliyor belki de, özlediğimiz mahalleleri bize hatırlattığından. 
Bilyeler kitabı da bir mahallede geçiyor. Bizimki gibi bir mahallede üstelik. Dik bir yokuş, aşağıda deniz uzanmakta. "Aynı bizim evin olduğu yer gibi," diyor Deniz, eline her kitabı aldığında. Ben de yokuştan aşağı bir küp dolusu rengârenk bilye yuvarladığımı hayal ediyorum, oyunun büyüsünün herkesi birleştirdiğini... 
Kitabın ana kahramanları İbo ve kedisi Pisi lunaparkta hediye olarak kocaman bir küp kazanır. Küp o kadar uzun zamandır oradadır ki, oyunu düzenleyen dahi içinde ne oluğunu unutmuştur. Eve geldiklerinde içinden çıkan bilyelerle büyülenen İbo, günler geceler boyu onlarla oynar. Buna kızan baba çareyi bilyeleri yokuştan aşağı yuvarlamakta bulur.
Bilyeler, mahalle ve oyun üzerine bir güzelleme... 
Tanıtım bülteninden: 
Son kitaplarından Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği! adlı çocuk romanı, Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (ÇOGEM) 2014 Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Roman Ödülü’ne ve Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin (ÇGYD) 2013 Yılın Çocuk Romanı Ödülü’ne değer görülen Behiç Ak, sıcacık bir mahalle öyküsüyle okuruyla buluşuyor. Lunaparkta bir küp dolusu bilye kazanan İbo’nun ve mahalle arkadaşlarının oyun dünyasını anlatan öykü, her yaştan okurun içinde kaybolacağı eğlenceli desenlere sahip. Sokak oyunlarının her sosyal sınıftan çocuğu bir araya getiren, birleştiren ve eşitleyen yönünü vurgulayan kitap, iletişim ve paylaşma konuları üzerine düşünmek için de birebir. Anadolu’nun farklı kentlerinde ve mahallelerinde bilye, misket, meşe, cıncık, zıpzıp, dobi, babüş, cicoz, cille gibi onlarca farklı adla anılan ve her kuşaktan çocukla buluşan bu renkli küçük cam kürelerin önemli yer tuttuğu kitap, oyunların büyüsünü ve insanı eşitleme gücünü yeniden hatırlatıyor.


Yazan ve resimleyen Behiç Ak 
Günışığı Kitaplığı
İlk kitaplar 


 

10 Temmuz 2016 Pazar

YARAMAZ İKİ

Çocukların sayı saymasını eğlenceli buluyorum. Bir, iki, üç... dokuz, on, on bir ..., on on,  Arada karışıklık olsa da, çoğu birer birer ilerletmeyi başarıyor. İş dokuzlara gelince hesap azıcık karışıyor. Ve yinelemeler başlıyor. On on, yirmi on... Deniz de istisna değil. "On dokuzdan sonra ne geliyordu annoş?" sorularını cevapladığım bir dönemde (Nisan 2016) yayımlandı Yaramaz İki
İzmir Kitap Fuarı'nda Berat teyzeden imza alındı ve hop Deniz'in kitaplığına kondu.
Bu hikâye on kardeş hakkında. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10.
Günün birinde Yaramaz İki ortadan kaybolur. Kardeşler olan bitenin pek farkında değildir ama gürgür baba "Kalkın bulun bakalım, kayıp kardeş nerdeymiş?" diye buyurunca iş başa düşer. On abla kardeşleri toparlar. Tam aramaya başlayacakken kardeşlerinin telaşını gören İki, saklandığı yerden çıkar. Böbürlene böbürlene konuşmaya başlar.
"Buradaymı burada, şaka yapmıştım şaka
Tanık olunca birden düştüğünüz telaşa
Önemli olduğumu hemen anladım valla" 
Abla On, Yaramaz İki'ye tüm sayıların eşit ve önemli olduğunu anlatmaya başlar. Minik okurlar da sayılar hakkında epey malumat sahibi olur. Üstüne bir de saymayı öğrenir. Daha ne olsun?
Neşeli çizgiler Seçil Çokan'a ait. 



Yazan Berat Alanyalı 
Resimleyen Seçil Çokan 
YKY 
Okul öncesi

3 Temmuz 2016 Pazar

LEONARDO VE UÇAN ÇOCUK

Kütüphane raflarında yıllardır gördüğüm, okumak için Deniz'in büyümesini beklediğim bir kitap Leonardo ve Uçan Çocuk. Leonardo da Vinci'nin hayatından kesitler sunan kitap, çocukları İtalyan Rönesansı'nın büyük ustası (klişe bir tabir olsa da) ile tanıştırıyor, onun resimden heykele, müzikten bilime geniş bir yelpazede ürünler verebilmesinin yegâne sebebinin merak duygusu olduğunu gösteriyor. Defterlerindeki el yazısının gizemiyle dahi tanıştırıyor çocukları. Ama en önemlisi onlara, bugün için imkânsız görünen hayallerine sahip çıkmalarını, inanmalarını ve bu uğurda çalışmalarını öğütlüyor.
Adından da anlaşılabileceği gibi en çok insan bir kuş gibi uçabilir mi sorusuna aradığı yanıt üzerinde duruyor. Bu uğurda yaptığı gündelik gözlemlerin ona nasıl ilham verdiğini anlatıyor. 
Sonra pazar yerine geldiler ve kafeslerde kuş satan bir kadın gördüler. 
Leonardo kuşlara baktı ve Zoro'yu çok şaşırtan bir şekilde hepsini satın aldı. Kuşları eve götürmek yerine herkesin gözü önünde Zoro'dan kafesleri açmasını istedi. Kimse Leonardo'nun bu isteğine bir anlam verememişti. 
"Kuşlar özgür olmalıdır," dedi Leonardo. "Bak Zoro, kanatları nasıl havayı itiyor görüyor musun? Bu bana bir fikir verdi..." 
Sonsöz niyetine:
Leonardo ve Uçan Çocuk, Deniz'in tabiriyle gerçekçi bir hikâye anlatıyor. Nedir gerçekçi hikâye? Her şey babasının anlatacak masal bulamamasıyla başladı. O da kendi hayatından komik, ilginç kesitler anlatmaya başladı. Böylece Deniz okuduğu her kitabı, özellikle gerçeküstü olayların geçtiği kitapları sorgulamaya başladı. 


 

Yazan ve resimleyen Laurence Anholt 
Çeviri Cemile Şenulubaş Tankurt 
Pearson Yayıncılık 
Anholt Sanatçılar Serisi 
Anholt Sanatçılar Serisinin diğer kitapları: Van Gogh ve Ayçiçekleri, Degus ve Küçük Dansçı, Picasso ve Atkuyruğu Saçlı Kız, Claude Monet ve Sihirli Bahçesi

25 Haziran 2016 Cumartesi

YATAKTAN DÜŞEN AYICIK

Yaz, en sevdiğim mevsim. Çocukken olduğu gibi hakkını veremiyorum maalesef. Sabahtan geceye kadar oyunla, koşmak, bisiklete binmek ve yüzmekle geçmiyor günler. Sıra Denizde. Güzel havaların tadını bahçede, havuzda o geçiriyor. Kışın okulda, çoğu oturarak, etkinlik yaparak geçiyordu günleri. Bedeni yorulmadığından, geceleri oturmak istiyordu benimle. Şimdi tam tersi, oyuna doymuş küçük bedeni, kendisini hemen uykuya teslim etmek istiyor ancak okuma alışkanlığını kaybetmiş de değil. Kısa hikâyeler seçiyorum o yüzden, kışın olsa itiraz edeceği, yanına muhakkak başkaca kitaplar eklemek isteyeceği kadar kısa. Yataktan Düşen Ayıcık gibi. 
Yataktan Düşen Ayıcık Deniz'in ilk okuma kitaplarından. İki yaşından itibaren dinliyor. Son yıllarda pek sık raftan çıkmıyor aslında. Hızlı okuma yapmak istediğim gecelerin baş kurtarıcısı kitap, gerçekten çok kısa, her sayfaya bir cümle düşüyor. Çocuklara saymayı öğretiyor. 
Bir gün bir pofuduk ayıcık yataktan düşmüş. 
Ayıcık yatağa tutunmuş ve yorganı çekmiş AMA... 
Çocuğun iki gözü de sımsıkı kapalıymış. 
Yataktan düşme ve yeniden yatağa dönme arasında geçen kısa ama hızlı bir macera. 



Yazan Julia Donaldson 
Resimleyen Anna Currey 
Çeviren bilgisi yok 
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
Okul öncesi 

17 Haziran 2016 Cuma

KIPIR KIPIR

Kütüphanede bulduğum ve Deniz'in seveceğini, hatta bayılacağını düşündüğüm bir kitap, Kıpır Kıpır.
Sevdi sevmesine ama anlamadım diye de itiraf etti. Açıklayarak anlatınca o da kıpır kıpır ayaklara sahip olduğunu söyleyerek dans etmeye başladı.
Hikâye iki kız kardeş hakkında. Belinda ve Melisa (nam-ı diğer Zıpır çünkü ayakları hep kıpır kıpır)
İki kardeş bale derslerine devam ediyor. Belinda pembe-beyaz mayosu, her daim sımsıkı bale topuzu, ve mükemmel hareketleriyle öğretmenleri Mina'nın göz bebeği. Zıpır ise farklı. Herkesin seçtiği pembe, beyaz mayo yerine kırmızı, yeşil, mor mayoyu seçiyor, ne kadar dikkat etse de dondurmayı üzerine döküyor, öğretmenin komutlarına göre değil de duyduğu notalara, notaların onda uyandırdığı duygulara göre dans ediyor. Ayakları ve notalar onu daha kıpır kıpır adımlara yöneltiyor. Mina öğretmen hiç memnun değil durumdan, piyano çalan Bay Metronom ise daima gülümsüyor ona. Gösteri günü geldiğinde Belinda sahnede bir kuğu gibi süzülürken Zıpır bir kaya olarak sahnede öylece duruyor. Kuliste her ikisini de birer sürpriz bekliyor.
Sonra kulise gidiyoruz. Orada Belinda'yı bekleyen çok güzel pembe güller var.
Güllerin üzerindeki kartta şöyle yazıyor:
"Benim en yetenekli baş balerinim Belinda'ya sevgilerle...
                                                            Mina Öğretmen"
Kırmızı iple bağlı kahverengi kutu ise bana.
Üzerinde de şöyle yazıyor:
"Sevgili Zıpır,
İyi ki adımların kıpır kıpır!"
Açıp içine bakıyorum...
Kız kardeşimin adı Belinda. O bir balerin.
Benim adım Zıpır veeee...
...benim adımlarım kıpır kıpır.
Çünkü ben bir caz dansçısıyım!



Yazan Ann Bonwill
Çizen Teresa Murfin
Çeviren Tanay Burcu Ural Kopan
Marsık Yayıncılık
Okul öncesi

11 Haziran 2016 Cumartesi

BENEKLİ FAREMİ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Deniz'in en sevdiği bebeklik oyuncağı, bir İKEA kedisi. Peluş bir sarman. Adı Boncuk. Yıllardır Deniz'in elinde lime lime oldu. Kolu bacağı bir tarafa çekti. Bizimle pek çok yer gezdi. Bir bebek gibi oyuncak pusetin içinde gezdi. Pati gelince bir süreliğine pabucu dama atıldı ancak Pati azıcık hırçın olduğu, hoşlanmadığı davranışlar karşısında uzamış tırnaklarını ve dişlerini kullanmaktan çekinmediği için Deniz onunla çok da umduğunu bulamadı. Ve ilk göz ağrısına geri döndü. 
Geçtiğimiz haftalarda teyzesiyle bahçeye giderken Boncuk elindeydi. Dönüşte ise yoktu. En sevdiği oyuncağı kaybetme ihtimali, o denli gözünü korkuttu ki, öykücü beyin devreye girdi. 
"Boncuk telefon açtı anne. İzmir'deymiş. Gece otobüsüne yetişebilirse sabah gelecekmiş."
Boncuk tatilini uzattı. Anneanne evde temizlik yapana ve Boncuk'u tıkıştırıldığı delikte bulana kadar...
Niye mi bunları anlatıyorum. Son okuduğumuz kitabın kahramanı Deniz yaşlarında bir kedi. 
Pamuk tüylü, kara benekli yavru kedi Zeytin, büyükannesiyle dedesinin evinde masallar dinleyerek mutlu mırıltılarla uykuya dalıyor. Ancak birden bire çok sevdiği benekli faresinin kaybolduğunu fark ediyor. Ve kaybolan faresini aramaya koyuluyor. Bu arayış esnasında severek dinlediği masal kahramanlarıyla karşılaşıyor ve onlardan yardım istiyor. Bu telaşlı arayış, hepsinin bir rüya olduğunu fark etmesiyle sona eriyor. Keşke tüm yaşadıklarımız, bir rüya olsa. 



Yazan ve resimleyen Feridun Oral 
YKY 
Okul öncesi 

4 Haziran 2016 Cumartesi

İNANILMAZ BİR GECENİN HİKÂYESİ

Lyliane Adra ve Catherine Brillon'un birlikte yazdıkları İnanılmaz Bir Gecenin Hikâyesi fransızca aslından türkçeye çevrilirken kahramanın orjinal ismi (fransızcası nedir bilmiyorum) Deniz'e çevrilmiş. İlerleyen sayfalarda denizler tanrısı Poseidon, denizde başı derde girenleri kurtaran Amphirite ile tanışacağımız için olsa gerek. 
Hikâyenin kahramanı Deniz, boşanmış bir ailenin çocuğu. Biraz dertli. Çok arkadaşı yok zira. Babası yeniden evlendiği ve yeni kardeşi olduğu için sevilmediğini düşünüyor. Ve onları korkutmak amacıyla okul gezisi için geldikleri müzenin Yunan mitolojisine ait heykellerin bulunduğu salonunda saklanıyor. Kapılar kilitlenip el ayak çekilince şaşkınlık içinde başının üzerinde bir ayı postu bulunan heykelin elindeki yayı ve gürzü yere bıraktığını görüyor. Bu Herakles, bir yarı-tanrı, Zeus ve bir ölümlü Alkmene'nin oğlu. 
Deniz, Herakles'in hikâyesini merakla dinlerken birden yer titremeye başlıyor. Herakles, tanrıların sırrını verdiği için Poseidon'u kızdırdığının farkında ama hikâyeyi yarıda kesmesi işe yaramıyor. Heykellerle dolu salon sular altında kalıyor. Neyse ki denizde dara düşenlerin imdadına koşan Amphirite var. Bir yunusun üzerine atladığı gibi, Deniz'in yanında beliriyor ve yardım elini uzatıyor. Poseidon'un öfkesi de az biraz yatışıyor. Sular geri çekiliyor. Ortalık süt liman. Bu kadar maceraya yürek mi dayanır? Deniz de Herakles'in ayaklarının dibinde uyuyakalıyor. 
Sabah uyandığında müze bekçisiyle burun buruna geliyor. Bekçi, polise kayıp çocuk ihbarında bulunuyor. Kısa bir süre sonra, polis, tüm ailesi orada. Deniz çok yanıldığını ve fazlasıyla sevildiğini, önemsendiğini anlıyor.
Yazarlar, 'Heykeller hiç canlanır mı? Hepsi bir rüyaymış' diye düşünen rasyonelleri ters köşeye yatırmayı başarıyor.
Bir kütüphane kitabı olduğunu da sonsöz olarak söyleyelim. 




Yazan Lyliane Adre/ Catherine Brillon 
Resimleyen Selçuk Demirel 
Çeviren Sinan Fişek 
YKY 
9-10-11 (yayınevinin yalancısıyım)


29 Mayıs 2016 Pazar

YAĞMURLU BİR GÜN

Taşınma arifesinde kütüphaneden ödünç kitap almak pek de iyi fikir değil ama yaptım. YKY ciltli kapak kitaplara özel bir zaafım var ancak okul öncesi kitaplarının çoğunu okuduk, bizi şaşırtacak, ters köşe yapacak kitap bulmamız zor. Yine de bulduğum Feridun Oral kitabına, Yağmurlu Bir Gün'e kayıtsız kalamıyorum. Deniz onun okuru olmaktan çıkmış oysa. Haksız da sayılmaz. Kahramanın yolculuğu, benzer bir formülle ilerliyor, her kitapta. Erken okuma kitaplığı için güzel kitaplar, ritmik bir hikâye, enfes resimler. Lezzetli ama bizim doyduğumuz bir tat. Kaybetmeden kütüphaneye iade etmeli.
Yağmurlu bir günde bahçeye çıkamayan Cem, yatağının üzerine dizdiği pelüş oyuncaklarıyla ilgili hayaller kurar. Arılar gibi uçar, bulutları kovalar, timsahlarla yüzer, papağanlarla şarkı söyler, akşam yemeği vakti geldiğinde ise aç bir kurt gibi sofradaki yemeklere saldırır. Koca bir öğleden sonrasını hayal kurarak, tek başına odasında oyun oynayarak geçiren Cem'e imrenerek baktığımı itiraf etmeliyim. Ağzından bir kez bile "Anne sıkıldım," çıkmayan bir çocuk mümkün mü? Belki ben de hayal kurmalıyım, bunun için.



Yazan ve çizen Feridun Oral
YKY Yayınları
Okul öncesi


22 Mayıs 2016 Pazar

BİNBİR GECE MASALLARI

Uyku öncesi bir kitap bir masal kuralı devam ediyor.
Dağarcığımdaki masallar çoktan bitti. Deniz dişlerini fırçalarken hızlı hızlı masal okuyorum, uyku öncesi anlatabilmek için. Aklımda Binbir Gece Masalları'yla tanıştırmak da var ama nasıl olacak, henüz ben okumamışım. Üç yıl önce ilk masal söyleşisinden çıktığımda, kütüphanede eski bir basımını bulmuş ve biraz okumuştum. Sonrası masal söyleşilerinde kulağıma çalınan masallar, Tacir ile İfrit gibi, Ebu Kasım'ın Çarıkları gibi. Çocuklukta tanıştığım Alaaddin'in Sihirli Lambası, Simbad bile aklımdan çıkmış, gitmiş. Okuduğum kitaplardan, izlediğim çizgi filmlerden  tek âşina kare yok zihnimde.
Masalın kutsal kitabı, Binbir Gece Masalları yalnızca ismen var, benim için. Ne fena! Ama niyetine girince, yoluna çıkıyor, işte.
Hiç aklımda kitap almak yokken, hazır AVM'deyiz, âdettendir diyerek dün D&R'a girdik. Kitap değil, birlikte oynayabileceğimiz bir kutu oyunu ya da faaliyet peşindeyim aslında. Ama Doğan Egmont Yayıncılık'tan çıkan çocuklar için basitleştirilmiş 172 sayfalık Binbir Gece Masalları versiyonuyla göz göze gelince fikrimi değiştiriyorum. Kapak da çok albenili. Işıl ışıl parlıyor.


Deniz çocuklara ayrılmış etkinlik alanında çamurla oynarken ben başlıyorum okumaya. Giriş bölümü ve tanıdığım masalları okuduğumda eni konu geniş ve aslına uygun bir sadeleştirme olduğunu fark edip seviniyorum.
Kitap 20 bölümden oluşuyor. Şehrazat adı verilen ilk bölüm, Şehrazat'ın anlattığı bazı masalları sizin için buraya aldık diye bitiyor ve Binbir Gece Masalları'ndan seçilmiş 19 masal ile devam ediyor. Her bölümü farklı bir çizer resimlemiş.
Şehrazat'ın 1001 gecede anlattığı masalları biz 20 gecede bitireceğiz. Bugün ilk geceydi. 20 gecenin  sonunda Deniz, Şehrazat kitabıyla tanıştığı Binbir Gece Masalları'nın biraz daha içine girmiş olacak.

Yazar Kolektif
Doğan Egmont Yayıncılık
+6


15 Mayıs 2016 Pazar

NEŞELİ ORMAN'IN ÇEVRECİLERİ


Başlayacak, başlıyor derken Çanakkale Masalcılar Buluşması bitti.

Umut ve ilham verdi. Kulağıma masala dair yeni sözler çalındı. Merak duygum diri, içimde yoğun bir istek ve şevk… Sarıldık, öpüştük, fotoğraflar çektirdik. İyi hissetme hâli devam ediyor etmesine lakin Deniz’in de benim de bedensel enerjimiz bittiği için kendimizi anneannenin evine zor attık. Değil yemek yapmak, etrafı toplamak, parmak kıpırdatacak hâlim yok zira. Yemek, ılık banyo derken uyku zamanı geldi. Umarım yanımızda kitap vardır, dedi minik masalcı. Şanslı günümüzdeydik. Dün bıraktığım dizüstü bilgisayar çantamdan iki âdet kitap çıktı. Biri masal başı tekerlemesiyle çoktan kalbime taht kurmuş. Haksız mıyım, siz karar verin.

Evvel zaman içinde, masal senin içinde. İstediğin düşü kur, istediğin biçimde… İnanmazsan bir dene, bak ne güzel oluyor. Sen uykuya dalarken serüvenler başlıyor. Dilersen düş kurarak dünyayı dolaşırsın. Öyle eğlenirsin ki şaşırır da kalırsın. Düşüncede sınır yok. Düşlerde her şey olur. Masallar dinleyenin, düşleri renkli olur!

Eveledik geveledik, tekerleme tekerledik. Söz sözü çağırdı, boncuk gibi dizildi, bu masal oldu. Okuyanın avcuna kondu. Şimdi kapa avucunu masal kaçmasın. Çünkü bu masalın kahramanı neşeli eylemciler, ormandaki düşmanı alt edecekler. Haydi şimdi kulak ver:

Kulak veriyoruz ve geçtiğimiz aylarda Kazdağları eteklerinde gördüğümüz çam ağaçlarının etrafını pamuk şeker gibi saran beyazlıkların nedenini, çam ağaçlarına verdikleri zararı ve onlarla nasıl başa çıkılacağını öğreniyoruz.

Kitap, bizi ormanlara zarar veren  bir böcekle tanıştırıyor, bilgilendiriyor aynı zamanda arkadaşlığın, dayanışmanın gücüne dikkat çekiyor ancak iki cümle de birazcık kulağımı tırmalıyor.

“Çabuk Neşeli Orman’ın dostlarına haber verelim, işbirliği yapalım!” ve Ağlayan çamın yanından geçerken, “Diren!” diye seslenmişler. “Diren, yardım getireceğiz!”

İşbirliği ve diren kelimeleri kullanılmasa da, derdini anlatırdı bana göre metin. Bu iki kelimeyle yazar, azıcık slogan atmış gibi hissettim. İmza kadı kızında kusur arayan okur
 
 

Yazan Berat Alanyalı

Resimleyen Öykü Gölemen

YKY Yayınları yaş 6-7-8-9

7 Mayıs 2016 Cumartesi

KÜÇÜK AYI İLE AHLAT AĞACI

Bir hikâye kahramanı olarak güneşe kızabileceğimizi, Deniz'in gözlerini kısarak "kötü, kötü" diyebileceğini hiç düşünemezdim. Küçük Ayı İle Ahlat Ağacı bunu mümkün kıldı. İlk sahneden alalım ve aktaralım:
Göz ucuyla baktı Küçük Ayıcık. O koca portakal sanki geçebilecekmiş gibi, yine inin kapısından içeri girmeye çalışıyordu.
"Boşuna uğraşma! Dün de geçemedin, bugün de geçemeyeceksin! Lütfen, annemi çağırmadan çek git!" dedi.
Baktı ki Güneş, Küçük Ayı'nın hiç aldırdığı yok, istediği kadar yat! Bana ne?.. Nasıl olsa biraz sonra annen götürüp seni o soğuk suda, gölde yıkayacak!" dedi.
Annesinin kendisini gölde yıkayacağına inanan Küçük Ayıcık fırlayıp kalkıyor yerinden ama Güneş bu sefer de "Kandırdım, kandırdım!" diye bağırarak kaçıyor ve Deniz bir kez daha Güneş'e kızıyor. Kötü başlayan sabah, bir dizi talihsizlikle devam ediyor. Küçük Ayıcık yere düşüyor, paldır küldür yuvarlanıyor, ancak bir ahlat ağacına çarparak durabiliyor. Yetmiyor, başına kocaman bir ahlat düşüyor. Ve hain Güneş en tepedeyken bile Küçük Ayıcık'ı izlemeyi ve gülmeyi ihmal etmiyor. Henüz yüzüne dahi yıkamamış, annesinin yanına gidememiş Küçük Ayıcık, toplayacağı ahlatlarla annesini sevindirebileceğini düşünüyor. Ama ya ahlatlar tatlı değilse?



Yazan Yalvaç Ural
Resimleyen Feridun Oral
YKY
Okul öncesi

1 Mayıs 2016 Pazar

RUS YAZARLARINDAN MASALLAR VE ŞİİRLER

Havalar ısınıyor. Okul çıkışı parkta, bahçede oynayıp çamura bulanmacalar, tohum ekmeler, fide sulamalar başladı. Oyuna, doğaya doymuş, yorgun bir Deniz değil yine de karşımdaki. Bir yerlerde sızmıyor, uykuya teslim olmuyor. Evde de oynamak istiyor. Gözleri baygın baksa da kitap okumadan lambanın kapanmasına, iyi uykular öpücüğünün verilmesine razı gelmiyor. Bir süredir uyku öncesi çok uzun kitaplar okumak istemememe ağlamıyor, ayak diretmiyor. Uyku saatini geciktirdiysek kısa bir öyküye de razı ama bir masalla taçlandırmadan gözler asla ve kat'â kapanmıyor. Masal dağarcığım sınırlı. Sonuna geldim dayandım. Her gece anlatmak için yeni masallar bulur, okur oldum.
Rus Yazarlarından Masallar Ve Şiirler başvurduğum kaynaklardan biri. Tolstoy, Gorki, Mayakovski, Jukovski gibi Rus edebiyatına damgasını vurmuş isimlerin kaleminden masallar ve şiirleri Hazal Yalın derleyip çevirmiş, Ali Benice resimlemiş. Yalancı kargalar, kardan kızlar, ördeklerle yolculuk eden meraklı, gezgin kurbağalar (Deniz'in favori masalı), ak ördeklere dönüşen güzel prensesler, gizemli lale ağaçları... Rus yazarların inşa ettiği masal dünyasına hoş geldiniz. Unutmayın masallar anlatıldıkça yaşar. Boş verin okumayı, aklınızda kaldığı kadarıyla anlatın, birkaç cümleyle geçiştirilen yerleri uzun uzun betimleyin, önüne ardına uzun bir masal tekerlemesi ekleyin ve uyku öncesinin son keyifli ânının tadını çıkarın.


Derleyen ve çeviren Hazal Yalın
Resimleyen Ali Benice
YKY Doğan Kardeş
Masal 8-11

24 Nisan 2016 Pazar

MOR İNEK

Mor İnek çok uzaklardan taa Küba'dan sesleniyor bize.
Hikâye sıradan bir ineğin mor ineğe dönüşmesiyle başlıyor:
Günlerden bir gün,
Teresa Teyzenin ineği,
çileklerin üzerine
bir de üzüm yiyince
başlamış morarmaya.
Sabun, su, sabırla ovalamak yetmiyor. Bir türlü ineğin rengi normale dönmüyor. Teresa Teyze şaşkın, ümitsiz, çaresiz, kimsenin artık mor ineğin sütünü içmek istemeyeceğinden emin olarak düşüyor yola, mor ineği komşu köylerde satmaya, ondan kurtulmaya. İneğin süt dolu şişkin memelerini bile görmüyor gözleri. Tek derdi, kakalamak birine bu hiç de sıradan olmayan ineği. Meyve yemek bir suç olmamalı. Mor İnekçik yalnız kalmamalı. Kim olacak acaba Mor İneğin yeni sahibi?
Doğru mu bilinmez, internet dehlizlerinde dolanırken okumuştum, Çince de kriz kelimesi aynı zamanda talih anlamına da geliyormuş. Teresa Teyzeye şanssızlık, kriz gibi görünen durumun ne büyük bir talih, fırsat olduğu cesur, yeniliğe açık bir çocuğun (her çocuk öyle değil midir?) ineği sahiplenmesi, sağdığında birbirinden leziz meyveli sütler elde etmesiyle anlaşılıyor.
İngiliz filmleri gibi bitireyim:
Mor İnek meyveli süt vermeye devam ediyor. Küçük çocuk büyüdü. Hâlâ birlikte yaşıyorlar. Teresa Teyze alı al, moru mor herkese çok sevdiği ineğini nasıl elinden kaçırdığını anlatıyor, özellikle de Mor İnek oyuncağını elinden düşürmeyen küçük yeğenine.
Mor İnek
Yazan Zulema Clares
Çizen Enrique Martinez
Çeviren Yaşmak Pusat Keskin
Yazılama Çocuk
3+